BÖLÜM 2 : KORKU

34 8 1
                                    


Zamanı durdurmak istediğim yerdeyim. Ama bunu yapamayacak olmanın bilincinde olmak ve her şeyin bir rüyadan ibaret olmadığını bilmek kanımın son damlasına kadar çekilmesine ve beyin hücrelerimin ölüm için çığlık atmasına sebep oluyordu. Ne yazık ki bu çığlıkları sadece ben duyabiliyordum. Şu an beynimin içindeki uğultu ve vücudumun neresinden geldiğini bilmediğim ağrılarımla odanın içindeki en ücra ve karanlık köşeye fırlatılmış bir şekilde yatıyordum. Fırlatılmıştan kastım mecazi değildi, maalesef. Atılan o ilk tekmeden sonra saç diplerimde hissettiğim sızıdan birinin saçlarıma asıldığını anlamam uzun sürmemişti. Hemen ardından çenemden gelen tıkırtıyla başım yana savrulmuş ama saçlarımda ki eller savrulmama engel olmuştu. Çenemin uyuşması iyi bir şey miydi? bilmiyorum. Ama saç diplerimdeki yoğunlaşan acı iyiye işaret değildi. Tekrar yere yapışmam da ki etken yüzüme yediğim ikinci darbe mi yoksa böbreklerime yediğim tekmemi kavrayamayacak haldeydim. Yere savrulmamla başımın beton zeminle buluşması bir olmuştu. Şimdi ağzımdaki metalik tatla ve başımda ki keskin acıyla doğrulmaya çalışmak kadar aptalca bir harekette bulunmuştum. Ne olduğunu kavrayamayan tarafım ve refleks olarak gerçekleştirdiğim doğrulma çabamla saçımdan tutulup havaya kaldırılmam bir olmuştu. Şimdi yüzüme adi sırıtışıyla bakan çocuk gözümün önünde, eserine hayranlıkla bakıyordu. "Hoş geldin çelimsiz" dedi. Ve ben daha ne olduğunu anlamadan beni saçımdan sürüyerek arka taraftaki duvarlardan birine fırlattı. Tahmin etmek zor değil, evet hala o duvar dibindeyim. Nerede olduğumu, ne olduğunu, bu çocukların kim olduğunu, neden bana bunu yaptıklarını sorguluyorum. Ben daha beş yaşındayım kahretsin Allah'ım bu bir rüya olsun. Ama acılar o kadar gerçek ki rüya olmadığını bana kanıtlamaya çalıyor gibiydiler.

O an düşündüğüm tek şey her küçük çocuğun düşündüğü şeydi. Babam burada olsa böyle olmazdı. Annem beni arkasına alır babamsa gömleğinin kol taraflarını dirseklerine kadar sıyırır bu adi çocuklara günlerini gösterirdi. Üstelik bunu sadece kulaklarını çekerek bile yapabilirdi. Heybetli bir adamdı benim babam. Görünüşü bende hep yıkılmayacak bir dağı andırırdı. Şimdiyse köşemde küçücük kalmış korkak bir kedi yavrusu gibi sessizce gözyaşı dökerek görünmez olmayı diliyordum. Bir ara o sarışın çocuğun yine bana bakarak sırıttığını gördüm ve hemen ardından bu işkenceye dayanamayan gözlerim beni karanlığa hapsetti. Yeniden.

      "Kızım"

        "Baba"

       "Benim savaşçı prensesim"

      ( İnci gibi dişleriyle gülümsüyor ve bana kollarını açıyor.)

       "Bana gel" diyor

       Bende ona doğru koşuyorum. Bana sarılıyor kokumu içine çekiyor. Bende onunkini. Sonra arkasından annem geliyor uzun sarı saçları ve yeşil mavinin en açık tonu gözleriyle, oda bana gülümsüyor. Ona da sarılıyorum. Sonra babam ciddileşiyor.

     "Her şeye rağmen yanında olduğumuzu unutma, sen bizim biricik savaşçı prensesimizsin" diyor.

    Annem bir damla göz yaşı döküyor ama yine de bana gülümsemeye devam ediyor. İkisi ellerimi tutuyor. 

    "Pes etme" "Sen bir ŞAH' sın " diyor babam ve tekrar gülümseyip beni bırakıyorlar. Gidiyorlar ve ben bağırıp geri dönmelerini istesem de sesim çıkmıyor. Koşup yetişmeye çalışıyorum ama nafile gidemiyorum ve nefesim kesiliyor. O anda gözlerim açılıyor. Ve yine merhaba gerçek dünya. 

Uyandığımda uzun zamandır isteyipte yapamadığım şeyi yapıyorum. Avazım çıktığı kadar bağırarak ağlıyorum. Artık nerde olduğum yada bana ne yapacakları umurumda bile değildi. Hala deli korkuyordum sanırım bu yüzden ağlayıp bağırırken bir yandan da titriyordum. Gözyaşlarım durmak bilmiyor. Ellerimi kaldırıp göz yaşlarımı silemiyorum bile. Olduğum yerde daha da kıvrılıp içimdeki acının geçmesini bekliyorum. Sanki birazdan annem gelecek bütün yaralarımı öpecek en son da kalbimi öpüp "bak geçti" diyecekmiş gibi bekliyorum. Sonra bunun olamayacağını bildiğim için daha fazla bağırıp ağlamaya başlıyorum. Ne olduğunu anlamadığım bir anda yattığım yerden yükseliyorum ama hala gözlerimi açmak istemiyorum. Belki yine rüyama gelirler diye bir an önce yeniden uyumak istiyorum. Ardından kulağımdaki uğultular çoğalıyor. Bir an sonra nefes alıp erme sesleri dışında bir ses duymuyorum. Bir yandan ağlamaya devam ederken bir yandan da yeniden uyumak için dua ediyorum. Ardından yine babamın bana anlattığı bir hikaye geliyor aklıma, onun en sevdiği ve benim en sevdiğim hikaye. Benim doğum hikayem. Babam benim vaktinden çok daha erken dünyaya geldiğimi söylemişti. Doktorlar çok erken doğduğum için doktor, annemle babama her şeye hazırlıklı olmaları gerektiğini söylemiş tam iki ay küvezde yaşam mücadelesi vermişim. Ama sonra bir mucize gerçekleşmiş gibi doktor artık durumumun iyi olduğunu bu yüzden annemin beni kucağına alabileceğini söylemiş. Babam ban abu hikayeyi hep gurur duyarak anlatırdı. Bana her zaman savaşçı prensesim derdi. Sonra da anneme bakıp "Aynı ben" diyerek kahkaha atardı. Ne de güzel gülerdi, gülerdik.

YENİ NESİL CELLAT  ( +18 )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin