Araf yarı çıplak şekilde karşımda duruyordu. Hayır yani bok vardı kapıyı sormadan açacak. Böyle bir yerde ancak ben bu kadar vurdumduymaz olabilirdim heralde. Neyse artık açmış bulunduk bu kıvırcık lanet herife kapıyı.
Kaşları çatık tişörtsüz ve yerli bir adet Araf'a bakakalmıştım. Manyak herif.
"Hayırdır"
" Büyü etmek yok mu bugüne bugün komşu sayılırız"
diyerek yan odayı işaret etti. Hay ben böyle işin diye başlayacak olsamda sustum.
"Ne istiyorsun"dedim kapıdan
Beni umursamadan iterek içeri girdi.
"Benim duşlukta sorun var küçük şah sende duşumu alıp gideceğim cok tatava yapma" dedi ve duşuma daldı.
Iyyy piiissss!!! Çok şükür ki duş almıştım.
Bir kaç saniye sonra duştan ses gelmeye başlamıştı.
Oturup az önce elime gelen kitabı okumaya başladım. Bizim gözlüklünün işi bayağı zor görünüyor. Yüksek ses ve aşırı kokulara karşı hassas olurlarmış. Oğlum bizim mahsende gürültü patırtı eksik olmaz ki ha bide koku var hepsi ter pis kokuyor. Gerçi son zamanlarda bizim kızlar parfümü nereden buldularsa sıkıp duruyorlar. Kızım pis kokuyor lan diye bağırma isteğimi zor durduruyorum resmen. Dediğim gibi benim sesim bile kıymetli kimseyle boş muhabbetlere giremem.
Ne yapacağım ben bu çocukla, anlaşmam çok zor olacak. Neden bu kadar taktım bu velede onu da bilmiyorum ki
Belki de aramızda ki en masum çocuk olduğu için olabilir veya kaybettigim kendi masumiyetin kefareti de olabilir. Henüz on yaşındaydım ama artık içimdeki çocuğu bulmakta zorlanıyordum. Sanki o çocuk hiç var olmamış ben hiç Barbie bebeklerime sarılıp pembe odamda uyumamış gibiydim.
Anthony bana babamın da harika bir dövüşçü olduğunu ve benimle gurur duyacağını söyleyip duruyor.
Ya ben babamı hiç tanımadım ya da Anthony benim babamı aslında tanımıyor.
Benim babam her daim bana insanların kalbini ortada bir sebep yokken kırma derdi. Oysa şimdi Anthony'in kanını her akıttığımda mutlu oluyorum. Araf'la olan atışmamızda onu diz çöktürmek bana harika hissettirmişti
Babamın benim gibi bir çocukla gurur duyup duymayacağını artık bilmiyorum.
Kitaba düşen bir damla yaş ağladığımı far etmemi sağladı. Aynı anda Araf'ın sesini duydum.
"Gözlüklüye bu kadar üzülmen normal mi"
"Yoksa çocuk akraban falan mı küçük şah"
Şokla arkama döndüm bu gereksiz kıvırcığın burada olduğunu nasıl unuturum. Yemin ederim öldürmek serbest olsaydı çoktan ölmüş olurdum. Salak Maria.
"Ne saçmalıyorsun, işin bittiyse odamı boşalt "
Garip bir ifadeyle bana bakmaya devam etti.
"Neden ağladın o çocukta seni ağlatacak ne olabilir ki"
"Sanane Araf çık artık odamdan."
Sinsice güldü ve bana doğru yaklaştı.
"Savaşı sen başlattın biliyorsun değil mi küçük şah. Bugün rahat yatacağın son gecen ona göre uyarayım dedim huzurla geçecek son geceni gözlüklü velet için harcamamanı tavsiye ederim. Yarın senin için harika bir gün olacak. Tabi ki benim içinde öyle"
Elini uzatıp saçımdan bir tutam alıp döndürüp bıraktı.
Arkasını dönüp giderken ona seslendim.
"Araf "
Bana döndüğünde gülüyordu. Fırsatçı ve huzursuz eden bir gülüştü.
"Şimdi bana gücün yetebiliyorken eğlenebildiğin kadar eğlen çünkü zamanı geldiğinde seninle eğleneceğimden emin olacağım.
Sırıtışı büyüdü ve arkasını dönüp gitti.
Kapı kapanınca büyük büyük yutkundum. On yaşındasın sen gerizekalı onunla başa çıkabilecek yaşa gelene kadar nefes alan bir cesetten farkın kalmayacak.
Ama yapmak zorundaydım çünkü susmaya devam etseydim de zaten birşey değişmeyecekti. Araf bir kere aramızda ki çatışmanın alevli haline şahit oldu. Kan emici gibi istediğini alana kadar durmayacaktı. Öyle olması gerekiyorsa bırakalım savaş başlasın. Gözlüklüyü koruyabilmek için susmaya son vermem gerek.
Sabah tostumu yiyip odadan çıktım çıkar çıkmaz duvara yaşlanmış olan gölgeyi görünce korkudan ufak bir çarpıntı yaşamadım değil.
Sabah sabah ne işi vardı burada acaba, ben konuşamadan bir hışımla kafasını bana çevirdi. Baştan ayağa bir süzdü.
Noluyor e bir konuş be çocuk.
"Gölge"dememle
"Dün akşam ne oldu, iyimisin Araf neden odana geldi. Peki sen neden kapını açıyorsun. Bacak kadar boyunla Araf'a meydan okuduğun sabahın gecesinde canına mı susadın da kapıyı açıyorsun Mari."
Uff sinire bak şimdi ne desem ki her türlü kızacak sormadan kapıyı açmakta ne bileyim pekte hafifletici bir sebep gibi gelmedi.
Bana Mari mi dedi bu. Demek asıl adı mı biliyor. Neyse sonunda konuştu yeşil gözlü buz canavarı.
"Kim olduğunu bilmeden açtım. Merak etme birşey yapmadı duşluğu bozulmuş banyoyu kullanıp gitti. "
"Kim olduğunu bilmeden kapıyı mı açtın? Gerçekten tebrik ederim özrü kabahatinden büyük kızım sen nerede olduğunun farkında mısın."
E ama ben demiştim birşey değişmeyecek diye yine azar yine azar. Hayır yani üç yıldır yoksun kardeş hayırdır geldin bir afra bir tafra ya öleyd8m bu üç yılda hı ya yatalak olsaydım ne olacaktı. Tabi bunları sormam yasak herkes Maria ya bağırsın Maria öyle baksın sussun oh ne âlâ.
"Farkındayım ve biraz beni burada tutmaya devam edersen Anthony beni derste deşecek çok ani gerçek anlamda deşmekten bahsediyorum."
Bana kafasını yana yatırarak baktı sonrada tamam anlamında sallayıp düş peşime dedi ve gitti.
Haydi bakalım bugün de senin peşine düşeyim zaten pinpon topu gibiyim hergün bir tarafa.
İkimiz birlikte Anthony'in yanına gittik.
Gölge ona selam verip konuşmaya başladı hangisine şok olayım bilemedim.
Tekrar ediyorum ben on yaşındayım lan.
" Küçük şahı bundan sonra ben almak istiyorum önümüzdeki bir yıl görev yok demiştin."
"Sebebini söylersen daha iyi olurdu oğlum"
"Potansiyeli iyi bana hızlı öğrenen bir çırak lazım"
"Haklısın kız çabuk kapıyor. Bu kadar bile dayanacağını düşünmemiştim."
Bunları benim gözüme baka baka söylemişti denyo. Ayrıca az önce bu adam benim buz canavarıma oğlum mu demişti yok canım harbi oğlumu acaba lan niye soramıyoruz yaa.
"Peki nasıl istersen öyle olsun sen benim için başkasın biliyorsun."
Şoklar içerisinde beni takip et diyen gölgenin peşinden gittim. Kıvranıyorum ama soramıyorum ki yemin ederim karnım karıncalar tarafından istila edilmiş gibi.
"Gerçekten oğlu değilim küçük şah"
Bana dönüp söylediği sözlerden sonra derin bir nefes aldım ve güldüm zeki çocuk vesselam. O da beni görünce bir güldü gibi sanki güldü mi ki, gülsen öleceksin sanki. La havlee.
O gün antremanda bay Anthony'i aramadım desem yalan olur tabiri caizse gölge ağzıma sıçmıştı. Sonra da bu kadar mı yani daha iyi bir şey bekliyordum demez mi. Ulan ben senin yedi kat sülalene diye başlamak isterdim ama kahretsin dilim bile kalkmıyor ki yorgunluktan.
Sürüne sürüne mahsene indim bugün ki dövüşleri kaçırmıştım ama zaten kaybetmek istiyordum dün aklım gözlüklü de kalmıştı.
Mahsene girdiğimde gölge benim köşye sinmiş oturuyordu beni görünce ayağa kalktı. Ellerini baldirlarina vuruyor terliyor ve yerinde durmakta zorlanıyordu. Yanına doğru gittim ve birşey demeden yere çöktüm. "Ben şah sen kimsin gözlüklü?"
Gözlüklü önce durdu sonra gözleri kocaman açılmış şekilde bana baktı. "sen o sun."
"Kimim, beni taniyormusun"
"Maria sensin, seni tanıyorum size gelmiştik babamla. Benim James. James Epson. Beni hatırladın mı"
"James, şey ben tam olarak hatırlamanın. Ne zaman gelmiştiniz?
"Kaza kazadan önce Maria tam üç kere bana baskebol topu vermiştin. Gözlüklerimle dalga geçtiğin için baban sana kızmıştı."
Hatırlatmıştım oydu evet daha tombul ve tatlı bir çocuktu. Aslında gözlüklerini çok sevmiştim belki bana verir diye gözlüklerinden nefret etsin istemiştim. Bende az pislik değilmişim be .
"James çok uzun zaman oldu, buraya nasıl geldin ki yoksa senin de mi annenle baban gitti çok üzgünüm gözlüklü seni tanıyamadım."
"Kaç buradan Maria kaç kaç kaçmalısın!!! Benim annem ve babam yaşıyor buradalar. Kaç Mari yoksa seni de öldürebilir."
"Kimden bahsediyorsun James, kim beni öldürecek ki burada öldürmek yasak."
"Yanılıyorsun hepsini duydum kazayı o ayarladı şimdi de sıra sana gelebilir."
Kim ayarladı noluyor janes hiç birşey anlamıyorum lütfen sakinleş ve öyle anlat."
James derin nefesler almaya başlamıştı,etrafa baktı ve sakinleşince konuşmaya başladı.
"Anthony Maria annenle baban onun yüzünden kaza yapmışlar, herşeyi biliyorum. Seni de o yüzden burada tutuyor öldürecek kaçmalısın"
"Anthony mi?"Arkadaşlar yorum yapmayı takip etmeyi Ve vote atmayı unutmayalım ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ NESİL CELLAT ( +18 )
Novela Juvenil" elimde ki çakıyı koluna geçirdim. Aksayan ayağımı savurup diz kapağına yandan bir tekme attım, yere çökerken benim ayağımı da kendisiyle beraber çekince beraber yere düştük. Onun üstündeydim alnımdan ve burnumdan akan kan onun yüzüne damlamaya baş...