Akşam oldu mu bilmiyorum çünkü bulunduğumuz yerde pencere yoktu. Ama hepimizin uykusu gelmişti. Ufaktan esnemeye başlayanlar vardı. Bense köşemde ayaklarımı kendime çekmiş başımı dizlerime yaslamış bir şekilde sessizce oturuyordum. Arada yanıma gelip bir şeyler söyleyip bana vuruyorlardı ama hiç birine tepki vermiyordum. Çünkü herhangi bir şey yaparsam beni yine yerden yere atabilirlerdi. Biraz korkudan ve sanırım biraz da gölgeye olan güvenimden öylece bekliyordum. Ağrılarıma rağmen dişlerimi sıkarak ses çıkarmamak için uğraşıyordum. Sonunda herkes bir köşeye çekilip uyumaya başlamıştı. Sarışın kıvırcık saçlı çocuk ise köşesinde oturmuş karşısında ki duvara bakıyordu. Bu çocuk beni gerçekten çok korkutuyordu. Ona baktığımı görürse kalkıp beni yine dövebilir diye gözlerimi yere çevirdim ve yeri izlemeye başladım. Tekrar başımı kaldırdığımda gözlerini kapatmış olduğunu gördüm ve rahat bir nefes alıp verdim. Tam o sırada demir kapıdan sesler gelmeye başladı. Biri kapıyı açıyordu, içimde ki mutluluğu anlatmak imkansızdı. Gölge beni almaya gelmişti. Biraz sonra içeri girdi gözleri direk beni buldu. Yanına gitmem için el hareketi yaptı bende hemen kalkıp koşar adım yanına gittim. Beni dışarı çıkarıp sessizce önümde yürümeye başladı. Çok daha aşağı katlara inerken hem bacağımda ki ağrıdan sendeliyor hem de korkudan titriyordum. Sonunda bir odaya girdik oda da iki adam vardı, biri Altan abiydi. Ama diğerini ilk kez görüyordum. Oda Altan abinin yaşlarında görünüyordu. Siyah gür saçları ve siyah gözleri vardı. Ama Altan abiden daha kaslı duruyordu. Gözlerimin içine baktığı için gözlerimi ondan kaçırıp yere bakmaya başladım. Yanıma doğru yaklaştı elini çeneme koydu ve başımı kendine doğru çevirdi.
"Merhaba küçük Şah, ben Antony" dedi. O an anladım ki bu adam benim kim olduğumu biliyordu. Gözlerinin içine baktım. O da bana gülümsedi ve tekrar konuştu.
"Baban benim yakın arkadaşımdı. Seninle tanışmayı sabırsızlıkla bekliyordum ama maalesef talihsiz kaza tanışmamızı ertelemek zorunda bıraktı."
"Siz babamı nerden tanıyorsunuz" derken çoktan gözyaşlarım akmaya başlamıştı bile.
"Babanla çok uzun zamandır arkadaşız, baban bir yurt dışı seyahatinde annenle tanışıp bir süre yurt dışına yerleşti, senin doğumuna yakın Türkiye'ye döndüler. Ama iş güç işte bir türlü bir araya gelemedik."
Doğruydu annem Helen'le babam Venedik'te karşılaşmışlardı. Ardından aşık olup evlenmişlerdi. Annem sarışın ve mavinin en açık tonu gözlere sahipti. Ama ben her şeyimle babama benziyordum. Koyu kahve saçlarım ve koyu kahve gözlerim vardı. Sadece tenim annem gibi bembeyazdı. Hatta erken doğduğum için sürekli hastalanan yapımdan dolayı ten rengim fazla solgun dururdu. Fakat hastalansam dahi hemen iyileşirdim. Çünkü babam eğer çabuk iyileşmezsem benimle oyun oynamayacağını söylerdi.
" Şimdi beni iyi dinlemelisin. Baban çok güçlü bir adamdı. senin de onun gibi olabileceğine eminim." dedi. Ama yüzünde ki ifade çok farklıydı niye böyle baktığını anlamamıştım.
"Annemle babama ne oldu neredeler?" diye sordum . Sormak yasaktı belki ama umurumda değildi onları çok özlemiştim.
"merak etme güzel bir yere gömüldüler. Etraflarında bir sürü çiçek var tatlım" dedi. "Ama onları görmek istiyorsan önce buradan çıkmak zorundasın küçük Şah" dedi ve devam etti
"Kuralları biliyorsun, burada bulunmanızın bir sebebi var, içerdeki çocuklarında aynı senin gibi bir aileleri yok ve gidecek yerleri de yok bu yüzden buradasınız"
"Benim bir ailem var" diye çıkıştım. Oda kaşlarını çattı ama devam etti.
"Artık yok, burada ki eğitimlere ayak uydurup çalışmak zorundasın küçük Şah, babanda böyle olsun isterdi öyle değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ NESİL CELLAT ( +18 )
Ficção Adolescente" elimde ki çakıyı koluna geçirdim. Aksayan ayağımı savurup diz kapağına yandan bir tekme attım, yere çökerken benim ayağımı da kendisiyle beraber çekince beraber yere düştük. Onun üstündeydim alnımdan ve burnumdan akan kan onun yüzüne damlamaya baş...