Hava almak ve beynimi rahatlatmak adına terasa çıkmıştım. Aslında amacım bulunduğum yerden biraz olsun uzaklaşmaktı. Yangın merdivenlerinde ilerlerken şans eseri kendimi burada bulmuştum. Manzaraya gözümü dikmiş düşünmekten kafayı yiyecekken arkamdan gelmiş olan Han'ı fark etmemişim bile, acele bir cümle kurdum.
"Ben hava almaya çıkmıştım da. Üzgünüm, birden ortadan kaybolmam tuhaf oldu." Han telaşla gelip beni teknik olarak Hyunjin'i koklamaya başladı. Refleks olarak geri çekildim, yüzüme çok yakın duruyorsun Han.. Gözlerini dikip konuştu.
"Sigara içmek için çıkmadın değil mi? Biliyorsun bir daha menajer yakalarsa işin biter." Sigara mı içiyor yani. Aman ne harika bir özellik(!)
"Endişelenme Han öyle bir şey yapmadım." Han'ın yüzünde ki o aptal ifadeyi silip kafeterya da yemek yiyen çocukların yanına ilerledim. Şu an olanları idrak etmeye çalışıyorum ama beynim izin vermiyor kafamı eğmiş masanın altında birleştirdiğim ellerimi izliyordum.
Bir kaç saat önce yatağımda en sevdiğim kitabımı okurken bir kaç saat içinde popüler idol grubu ile yemek yiyor hale gelmiştim. Saçmalık olduğunu mırıldanarak kafamı salladım. Elime aldığım yemek çubuklarını bastırdığım kolumun acısı ile bunun rüya olmadığını bir kez daha anladım. Tamam canım çok acıdı kesinlikle rüya değil. Çocuklar bana tuhaf bir şekilde bakmaya başlayınca kendime çeki düzen vermeye çalıştım. Sonuçta ben Hyunjin... Hwang Hyunjindim.
"Ben tokum gidip biraz daha pratik yapayım." Aynanın karşısında istemsizce yine kendimi incelemeye başladım. En sevdiğim şarkıyı Alanis iken de sevdiğim harika şarkıyı söylemeye başladım. Demek idol olmanın avantajlarından biri de sesini kontrol edebilmekmiş. Şarkı bitince kafamı odaklandığım yerden kapıya çevirdim. Tanrım ne kadar süredir orada?
Yanıma gelen Felix ile gerilim. Bir elini benim omzuma atmış konuşuyordu. Neden bahsettiği hakkında bir fikrim yoktu kafamın içinde ki düşünceler onu dinlememe izin vermiyor gibiydi. Kendime hakim olmakta zorlanıyorum. Sanki neyin var diye sorsa her şeyi anlatacakmışım gibiydi...
"Telaffuzların ne zaman bu kadar pürüzsüz oldu böyle? Çok fazla pratik yapmıyor musun? Kendini hırpalama artık. Oldukça iyisin." Tanrım çok fazla soru soruyorsun içimi dökme işini sonraya erteleyebilirim sanırım.
"Sadece zaman öldürüyordum. Teşekkürler Felix."
"Hadi kahve almaya gidelim. Hem şu yüz ifadeni de düzelt. Neler yaşandığının farkında olmayan sadece platonik aşkını düşünen ergen kızlar gibisin."
Şu an iki sorunum var. İlki; kahve içmeye zaman ayırabilecek lükste miyim? İkincisi; evet ne olup bittiğinin farkında olmayan 20 yaşında bir kızım ama ergen ve aşık değilim Bay Felix... Burada endişelenmem gereken daha önemli bir konu varken Felix'ten gelen kahve teklifini bir randevu olarak düşünüyordum. Kafayı yemiş olabilirim. Gerçi çoktan mantıklı düşünebilme kabiliyetimi kaybetmiştim.
"Gelmiyor musun? Alman pastası da alırız. Menajere söylemem." Kapıya kadar ilerlemiş benim gelmediğimi fark edince dönüp konuşmuştu. Birazcık kafa dağıtmak iyi gelebilirdi. Tabi bu durumda dağınık kafamı toplamam gerekmiyor muydu? Kafeye geldiğimizde Felix hayranlar ile konuşup imza dağıtırken bir yandan da sipariş veriyordu. Bana dönüp sordu.
"Hyunjin ne içmek istersin?"
"iced americano lütfen."
"Güzel seçim. Bize bir Latte ekstra buzlu olsun bir iced americano ve birde Alman Pastası lütfen."
Hayranlar fotoğraflarımızı çekerken buna çoktan alışmış olan Felix bu durumu yadırgamıyordu gerçi Hyunjin de çokça böyle benzer durumlar ile karşı karşıya kalmıştır ama ben değildim. Kendimi bildim bileli kalabalık beni rahatsız ederdi. Masaların birine oturup siparişleri bekledik. Ne konuşmam gerekiyor. Lanet olsun sanırım onunla yalnız olmak kötü bir fikirdi.
"Masa 5 siparişleri hazır." duyulan ses biraz olsun beni rahatlatmıştı. Felix elinde ki telefonu cebine sıkıştırıp ayaklanmıştı.
"Ben alırım." Uzaklaşırken onu seyrettim. Gerçekten neler oluyordu? Bu soruyu ne zaman çözecek ve bir cevap bulacaktım?
İçeceğimi yudumlarken aklıma aniden gördüğüm rüya gelmişti, acaba gerçekten böyle bir halde miyim? Ya gerçekten öldüysem düşüncesi bile beni korkutuyordu. En yakın zamanda hastaneye gitsem iyi olacak derin düşüncelerim arasından sıyrılarak bakışlarımı telefonunda vakit geçiren oldukça odaklanmış Felix'e çevirerek konuştum.
"Felix boş zamanımız var mı? Birini görmem gerek." derin bir iç çekip sesini alçaltarak konuşmaya başladı.
"Hyunjin sana kaç kez çaylak kızlarla takılma dedim. Hakkında bir haber çıkarsa ne yapacaksın. Boş zamanımız yok." Hyunjin dışarıdan böyle gözükmüyordu aslında bize gösterdiği yüzünden çok farklı bir kişiliğe sahip olabilir miydi ki? Bir dakika önemli olan bu değil dikkatimin çok çabuk dağılıyor olması gayet normal. Bunu başarmalıydım.
"Felix aslında bu durum biraz ciddi." ses tonum üzerine elindeki telefonu masaya bırakarak dikkatini bana verdi.
"Neler oluyor?" Nasıl anlatmalıydım olanları? Her şeyi olduğu gibi anlatsam onunla dalga geçtiğimi düşünecek.
"Eskiden çok yakın olduğum birinin hastaneye kaldırıldığını duydum aslında dikkatimin dağınık olması biraz da bu yüzden. Sadece onu ziyaret etmek istiyorum lütfen boş zamanımızın olduğunu söyle." yalvarır gözlerle ona bakıyordum ne söyleyeceğini tam kestirememişti yüz ifadesi bunu belli eder derece de açıktı. Saçlarını parmakları arasına alıp konuştu.
"Bunu.. neden daha önce söylemedin. Menajerle konuşunca eminim boş bir zaman yaratacaktır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK CHANCE | STRAY KIDS
Fanfiction"eğer bir idolün bedeni içine sıkışsaydın ne olurdu? "