⚪︎1

126 48 62
                                    


Kitaba başlamadan önce her şeyin bir hayal ürünü olup, herkesin konuşmak için özgür olduğunu belirtmek isterim. Fakat resmi ve saygılı bir uslûpla birbirimizi kırmadan bu güzel süreçte yanımda olmanızı çok istiyorum. Umarım bu güzel yola hiç bıkmadan ve sizin de hiç sıkılmadığınız emin adımlarla adım atarız.

Başlangıç Tarihi Yorumlarda Görüşmek Üzere  ➡︎

✴︎✴︎

      Kulaklarıma neyin nerden geldiğini bilmediğim çığlık sesleri bedenimle beraber dört duvara yankı yapıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Kulaklarıma neyin nerden geldiğini bilmediğim çığlık sesleri bedenimle beraber dört duvara yankı yapıyordu. Nereden geldiğini kestiremiyor, nereye ait olduğunu anlamıyordum. Ellerim kollarım bağlı, gözlerimse sımsıkı kapalıydı.
Yere oturmuştum.
Vücudum, pis ve ıslak zemine temas etmekten rahatsız olmuyor aksine hareketsiz bir şekilde bir şeylerin bitmesini bekliyordu. Her yanım yapış yapıştı. Etrafımı saran koku nefes alışverişlerimi zorlaştırıyordu. Ellerimi kulaklarımdan çekip bir yerlere tutunmak ve bu olduğum yerden kurtulmak istiyordum.
Her ne kadar bu istek içimi parçalasada bir şeylere karşı çıkamıyor, haykıramıyordum.

Sesimi kimseye karşı duyurmaya çalışmıyordum.
Sanki kurtulmak isteyen ben değilmişim gibi yaşadığım olaya boyun eğiyordum. Ve bu, bir güç gösterisiydi. Yaşadıklarımı unutmak isteyişimin işaretiydi bana.
O tiz çığlıklar hiç kesilmiyordu.
Alışmam gereken o sesler bedenime uğruyor ardından duvarlara doğru yankı yapıyordu. Bedenim seslere karşı bitkindi fakat hiç karşıda çıkmak istemiyordu.
İçimden bir ses ben de alıştım, ben de herkes gibi alıştım demek istiyordu. İstiyordum.
Artık alışmıştım. Ve tek alıştığım şey kendimle olan mücadeleydi.

O tiz çığlıklar gibi  kendi içimde olan haykırışlarıma alışmıştım.
Zaman hiçbir şeye çare olunmadığı gibi alışkanlıklarımı farklı yöne itiyordu. Ben buraya alışamamış fakat içimde kendime açtığım savaşa alışmıştım. Güçsüz bedenim bir zamanlar inanmak istemediği sözlere karşı boyun eğmişti.
Zamanın çok hızlı geçtiği doğruydu.
Gerçekten de doğruydu.
Düne kadar küçük bedenim yalnız kalmayacak kadar savunmasız ve güvendeydi. Şimdiye nazaran kocaman olan cüssem hiç göründüğü kadar savunmasız değildi fakat güvende de değildi.

Ben hiçbir zaman ait olmam gereken yerin burası olduğunu hissedememiştim.
Ait olduğum bu yer değildi.
Her zerremle burada olmamak için karşı çıkışımla birlikte yine burada oluşuma karşı varlığımı koruyordum.
Benim için bu dört duvarın diğer yerlerden tek bir farkı yoktu. Kapkaranlık ve eziyet dolu bu koca yaşam, bir mezarlıktan daha tehlikeliydi benim için.
Bir mezarın bile daha nefes alınabilir bir ortamın olduğu göstergesiydi. En azından dışarıda , gökyüzüne karşı ve yapayalnızdın.
Kimsenin ulaşamadığı toprağın altından bile tehlikeliydi burası.

Ben Luna,
Hayata karşı bir neden arayan kişiydim. Bir nedene tutunmak istiyordum. Bir neden arıyordum herkes gibi unutmak için her şeyi. Unutmak için kendimi.
Ve ben bugünün yarın olacağını düşünmeden kaçmaya bile çalışmadım.
Biliyordum bu benim zorunluluğum, yaşamam gereken bir hayatımdı.
Çünkü hayat kimseye eşit değildi.
Hayatı kabullenmiştim.
Hayatı bu şekilde kabullenmiştim; Ne kadar görmezden gelinirseniz gelin benim gibi dışlananların sesi olmaya devam edeceğim.
Çünkü ben biliyordum. Ne kadar farklı olsak da hissettiğimiz duyguların aynı olduğunu, hayallerimizi yakalamak için mücadeleyi bırakmamamız gerektiğini biliyordum. Ve bu da benim savaşımdı.

Hoş geldiniz, Dolunay'ın Ardına..

Dolunayın ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin