3.0

2.1K 256 142
                                    

8 Şubat

Jeong_
+82 10 5460 0676

Lucihyun
Kimin numarası bu?

Jeong_
Annemin

Lucihyun
Demek beni annenle
tanıştırıyorsun hm?

Jeong_
Hayır, annem bir
psikiyatrist.

Lucihyun
Ne?

Jeong_
Hyung cidden görüşmelisin.
Resmen elime silahı zorla verip
bacağına sıktırttın.

Lucihyun
Eline başka şeyler de verebilirdim
Senin için kurşun atar kurşun yerim

Jeong_
🙂🔫

Lucihyun
Her neyse yarım saat
sonra seni almaya geleceğim
hazırlan.

Jeong_
Umarım bu sefer beni vurmayı
planlamıyorsundur.
Yoksa yanıma biber gazı mı almalıyım?

Lucihyun
Jeong saçmalama
Sana ne zaman zarar verdiğimi gördün?

Jeong_
Sana güveniyorum zaten.
Yaşadığımız çevreye güvenmiyorum.

Lucihyun
İşte bu yüzden ben varım.

Jeong_
?

Lucihyun
Kötü insanlara işkence etmek için

Jeong_
Başladı gene Şeytan'ım ben deme makinesi.
Bacağın nasıl?

Lucihyun
İyi iyi yaşayacak.
O kadar çok kanamasını anlayamadım.

Jeong_
Seni vurdum çünkü aptal!
Tanrım! Hapse bile girebilirdim.
Bugün sende beni vur ödeşelim.

Lucihyun
Evin içinde tepinmeyi bırak
Beş dakikadır seni bekliyorum.

Jeong_
Geliyorum~

Jeongin, kapıdan çıktığı gibi arabasının direksiyonunda kemikli parmaklarıyla ritim tutan Hyunjin'i görünce yutkunmuştu. Takım elbise ona gerçekten yakışıyordu.

Jeongin arabaya bindiğinde Hyunjin ıslık çalmayı bırakıp baştan aşağı Jeongin'i süzmüştü. Bugün Jeongin'in Doğum günüydü ve Hyunjin ona hediyesini verecekti.

"Çok yakışıklı olmuşsun Hyunjin." Jeongin'in yanakları pembenin tonuna bürünmeden önce söylediği son sözleriydi. Hyunjin ise bu iltifatı beklemediği için şaşırmıştı.

Direksiyondaki elini Jeongin'in bacağının üstündeki eline götürüp elinin üstünü okşamıştı. Bu hareketiyle Jeongin üstü açılan arabada sıcakladığını hissetmişti.

Aklı ve kalbi bir süredir çatışıyordu ve en sonunda Hyunjin'den hoşlandığına kanaat getirmişti.

Bir rezidansın en üst katına çıktıklarında Jeongin burada bir restaurant olmasına şaşırmıştı.

"Kendimi özel birisi gibi hissettim." Jeongin'in sözüyle Hyunjin kaşlarını çatmış ve elindeki kaşığı masaya bırakmıştı.

"Benim için çok özelsin zaten." Jeongin'in artık bu iltifatlara alışması gerekiyordu. Hyunjin hep böyleydi.

"Hadi gel terasa çıkalım." Jeongin peçete ile elini temizledikten sonra Hyunjin'in arkasından çıkmıştı.

Manzara karşısında Jeongin büyülenmiş gibiydi. Tüm Seul buradan gözüküyordu. Hyunjin, Jeongin'in burayı seveceğini düşündüğü için onu buraya getirmişti.

"Beğendin mi?" Hyunjin, Jeongin'in belini tutarken sormuştu. Jeongin ise kafasıyla onaylayıp manzarayı izlemeye devam etmişti.

"Şimdi sana hediyeni vereceğim." Jeongin merakla ayrılıp Hyunjin'e bakıyordu. Hyunjin takım elbisenin küçük cebinden bir kutu çıkartmıştı.

Gülümseyerek kutuyu açtığında Jeongin kolyeye bakıyordu ve anlamlandırmaya çalışıyordu.

"Beni vurduğun kurşun." Jeongin şaşkınlıkla gülerken kolyeyi eline almıştı. Bu gerçekten anlamlıydı.

 Bu gerçekten anlamlıydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Gel takalım." Hyunjin, kolyeyi eline almasıyla Jeongin arkasını dönmüştü. Hyunjin'in elleri boynuna temas edince titremişti. Hyunjin kolyeyi taktıktan sonra nefesini yavaşça Jeongin'in ensesine üfleyince Jeongin aklını yitireceğini hissetmişti.

Hızlı bir şekilde arkasını dönüp kollarını Hyunjin'in boynuna dolayıp kafasını omzuna yerleştirmişti. Hyunjin bu ani hareketle birlikle kollarını küçüğünün beline dolamıştı.

"Jeongin sana bir şey itiraf etmeliyim." Jeongin kafasını Hyunjin'in göğsünden kaldırıp yüzüne bakmıştı. Yüzlerinin arasında çok az bir mesafe vardı.

Hyunjin derin bir nefes almıştı artık söylemesi gerekiyordu. "Ben Şeytan'ım." Jeongin'in gözlerine bakıyordu ne tepki vereceği yüzünden endişeliydi.

"Hayır değilsin."

***

Sinner - Hyunin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin