''Lütfen ama... Sadece salata mı yiyeceğiz?'' dedim önümde sadece benim eksik olduğum salataya bakarken. Babam afiyetle önündeki salatayı yerken ben kollarımı birbirine dolamış, ana yemeğin gelmesini bekliyordum. Yarım saat geçmesine rağmen yemek gelmemişti. Sanırım babam yine diyette olduğu için ana yemeğimiz salataydı. Birbirinin üstüne attığım bacaklarımı masanın altında sabırsızlıkla sallarken çatık kaşlarımla babama bakıyordum. ''Baba, ne zamandan beri diyettesin?''
Babam peçeteyle ağzını silerken bakışlarını tekrar salataya çevirdi. ''Kilo mu aldın sen? Bence sen de diyete başlamalısın kızım.'' dedi normal bir tavırla ve sanki leziz bir biftekmiş gibi salatasını yemeye devam etti. Ani bir şokla ağzımdan bir 'hah' sesi çıkmıştı. Dudağının kenarı kıvrıldığında benimle alay ettiğini anlamıştım. Kısa bir an bile olsa beni kilolu bulduğunu düşünmüştüm. Oysaki ben mükemmeldim, harikaydım, Erva'ydım. Ben de onunla oynamaya karar verdim. ''Yaşıtlarından daha fazla kilosu olan ben değilim. Onlar kas yaparken sen göbek yapıyorsun.''
Gülüp salatasını yemeye devam etti, umursamamıştı. Onun kadar yetenekli bir adam için tabii göbekli olmak çok da sorun olmasa gerekti. Yanımızda olan aşçıya tatlı tatlı baktım, gözlerim bana yemek ver diye bağırıyordu ama özellikle benimle göz göze gelmemeye çalışıyordu. Babam tembihlemişti anlaşılan. ''Vücut kası değil, beyin kası önemli diyen kızım nerede acaba? Daha bugün beni batıracak kadar alışveriş yapmıştı oysaki.'' Göz devirdim, abartmayı gerçekten çok seviyordu.
''Ben bu salatayı yemem.''
''Yiyeceksin.''
''Yemeyeceğim.'' dedim inatla.
''Yiyeceksin.'' En sonunda dayanamayıp sesimi yükselttim. ''Ne yapmaya çalışıyorsun? Benim bir beslenme düzenim var, sadece salata yiyemem.'' dedim önümdeki salatayı göstererek.
Babam arkasına yaslanırken ceketinin önündeki birkaç düğmeyi çözdü ve ceketini çıkardı. Gömleğinin yaka düğmelerini açtıktan sonra kol düğmelerini de çıkartıp masaya koydu. ''Biliyordum. Sadece salata yemiyoruz, değil mi? Kollarını da sıvadığına göre gerçekten güzel bir yemek geliyor, ha?'' dedim umutla.
''Yemek falan geldiği yok, önündekini yemeyeceksen seninle konuşacağım birkaç konu var.'' Önümdeki salataya kızgınlıkla baktım. Neden içine bu kadar çok şey koyarken karbonhidrat namına bir şey koymamışlardı? Ben seni yesem ne fark edecek be salatacık? Tek elimle salata tabağını ittirdim. Tekrar kollarımı birbirine dolarken dudağımı büzerek babama baktım. ''Aç yatacağım, umarım mutlusundur.''
''Bugün harcadığın paranın bir kısmını yemek yemeye de ayırabilirdin.''
Savurgan olduğumu kabul etmiyorum ama eğer ben savurgansam babam da çok cimri olduğunu kabul etmeliydi. Üstündeki tasarım elbiseler için para dökebilirdi, şirketi için her türlü harcamayı göze alabilirdi, eğer işinde iyi bir çalışanı varsa ona zam yapabilirdi ama bana karşı cimriydi. Kızına bir tabak yemek vermiyordu para harcadığı için. ''Ne konuşacaksın benimle?'' dedim karşımdaki sandalyeye bakarak. Onun tabağına baktığımda salatanın yarısını yemişti.
''Seni başka bir şehre yollamayı düşünüyorum.'' Bu haberi duyar duymaz yüzümü buruşturdum. ''Tatil için yurtdışına çıkmayı planlıyordum.'' dedim çatal ile oynarken. Her ne kadar tüm dikkatim çataldaymış gibi dikkatli baksam da kesinlikle babamı dinliyordum.
''Tatil için gitmiyorsun, artık birlikte yaşamayacağız.'' Bakışlarımı hızla çataldan çekip ona döndürürken dediklerini anlamaya çalışıyordum. Bu arada çatal yere düşmüştü. ''Ne demek birlikte yaşamayacağız?''
''Seni ilk önce Seyit ile evlendirip -en azından evli bir kadın olup- sorumluluk almanı istedim. Fakat sen onunla evlenmemek için bana tüm oyunculuk yeteneklerini gösterdin.'' Beni sorumluluk almam için evlendiren bir babaya sahiptim. Tanrım, çok teşekkürler (!) Kaşlarımı çatsam da biraz şaşırmıştım. Nasıl anlamıştı numara yaptığımı? O kadar da iyi oynayamıyordum demek artık, benden geçmiş.
''Sen ağladığın zaman bayılırsın Erva, vücudun üzülmeyi kaldırmıyor. Prenses gibi büyüyüp bir zorluk görmediğin için vücudun en ufak sıkıntıya gelemiyor.'' Başladık yine. Sizi de bu duruma inanın sokmak istemezdim. Bu konu 'Prenses Erva' ya kadar geldiyse bu sohbet en az bir saat sürecek anlamına gelirdi. Sıkıntıyla nefesimi verip konuşmasının bitmesini bekledim. Bir de ben konuşursam bu sohbet daha uzun sürerdi.
''Senin başka bir şehirde, en baştan, tek başına yaşamanı istiyorum. Bir evin sorumluluğunu almalısın, para yönetimini öğrenmelisin, paranın nasıl kazanıldığını öğrenmelisin.'' Başımı çevirip ifadesiz bakışlarımla baktım ona. Beni her sinirlendirdiğinde ona karşı hissizleşiyordum. Bana yaptıklarını unutamıyordum. ''Ya bunların hiçbirini yapmazsam?''
''O zaman zamanı geldiğinde şirketin başına sen geçemezsin.'' dedi arkasına yaslanıp. Güldüm. O kadar güldüm ki bir yerden sonra kahkahalara boğulmuştum. Şirketin başına geçirmezmiş. İnanır mısınız, babam çok komik bir adamdır ama konu gerçeği görememekse.
Elimi sertçe masaya vurup ayağa kalktım. Bir hışımla kalktığım için sandalye arkaya düşmüştü. ''Senin tek çocuğun benim. O şirket eninde sonunda benim olacak. Beni böyle mi tehdit edeceksin?'' dedim kendimi göstererek. Babam bile olsa beni hiçbir şeyle tehdit edemezdi.
''Eğer şirketi şu an sana bırakırsam birkaç aya kalmadan batırırsın. İş adabı nedir, onu bile bilmiyorsun.'' dedi tek kaşını kaldırarak. Sinirden tırnağımı ısırırken onun bu kadar sakin konuşması beni ayrı delirtiyordu. Bu kadar sakin konuşmasının sebebi de buydu, beni delirtmek istiyordu. Ona istediğini veremezdim. Ayrıca tırnağımı ısırıp zarar da vermezdim, önem bozulurdu.
''Anneme yaptığının aynısını bana mı yapacaksın?''
''Ne?'' dedi kaşları çatılırken. Sakinliğini koruyamamıştı bu konuda, sesi çatallaşmıştı. ''Annemi de iş için başka bir şehre yollayıp onu bu evde, onun yatağında defalarca aldatmadın mı? Beni gönderip sevgilinle gününü gün mü edeceksin? Bahanen de benim çok para harcamam öyle mi? Senden daha iyi bir bahane sunmanı beklerdim.'' dedim acıyarak bakarak. Evet, ona gerçekten acıyordum.
O çok yetenekli biriydi. Her şey de en mükemmel o olduğu için insanlar ona akıl danışırdı. Fakat asla iyi bir ailesi olamadı. Beni, annemi defalarca kez aldattı, defalarca kez acı çektirdi. Eğer bu bir yetenekse bu konuda da çok iyiydi.
''Kendine gel Erva, bu konuda ne kadar hassas olduğumu biliyorsun.'' diye bağırdığında güldüm. Gözüm dolmuştu, görüşüm kararıyordu. ''Sen bu konuda hassas olsaydın annemin gözünün içine baka baka seni sevmiyorum demezdin. Onun gözünün önünde o kadını öpmezdin." Sesim gitgide daha çok yükseliyordu. "Annemin en ufak hatasında boşanmak istediğini söylemezdin. Sen onu aldattığın halde o seni affetmişti.''
Gözümdeki yaş aşağı düşmeden yere yığılmıştım. Prenses Erva, bir gözyaşına dayanamamıştı yine. Vücudu en ufak sıkıntıya gelememişti. Babam hızla yanıma gelirken yanımızdakilere doktoru aramalarını söylüyordu.
Omzundan tutup kalkmaya çalıştığımda izin vermedi. Kafam sertçe yere düştüğünde boğuk bir ses çıkardım. Babam başımı çarptığım yeri ovarken kolunu tuttum. Tekrar kalkmaya çalıştığımda engel olmadı. Yine kafamı vurmamı istememişti anlaşılan, babalık. Beni kucağına alırken kulağına doğru eğildim. ''Sen annemin en büyük nefretiydin baba.''
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?
Karakterler hakkında düşünceleriniz?
Erva?
Erva'nın babası?
Erva'nın annesi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erva Boratav
Teen Fiction''Bunu bana yaptığına inanamıyorum baba! Kendi öz kızını beş parasız başka bir şehre yolladığına inanamıyorum! Biraz olsun merhamet yok mu sende be adam!'' Yürüdüğü parkta artık ayakları ağrıdığı için bulduğu ilk banka oturmuştu. Etrafına baktığında...