11. bir nefes kadar yakın

138 19 15
                                    

Bir kıvılcım yeterdi koskoca bir ateş oluşturmak için.

Aşkı bir ateşe benzetiyordum ben. Onu harlamak ve kocaman bir ateşe dönüştürmek için küçücük bir kıvılcım yetiyordu. Bir bakış yetiyordu mesela, bir cümle, küçük bir temas. Her ne oluyorsa aslında küçük şeylerden oluyordu. Kelebek etkisi demek de mümkündü aslında buna.

Bazen kendi kafamda büyüttüğümü düşünüyordum, abartıp kendimi Mark'a çok kaptırdığımı düşünüyordum ama elimde olmadığını anlıyordum çok geçmeden. Aşk bu diyordum, ötesi yok.

Hepimiz kamp ateşinin önünde çevrelenmiş bir şekilde oturururken hava soğuktu. Keskin soğuk ve ortada yanan büyük ateş güzel bir ahenk oluşturuyordu etrafta.

"Üstüne doldurmamı ister misin?" Tepemden daha önce birkaç kez gördüğüm ama adını bilmediğim çocuğu ve elinde tuttuğu votkayı gördüğümde gevşektçe başımı sallayıp sol elimde tuttuğum kırmızı plastik bardağı ona doğru uzattım. İçine bir miktar votka boşalttıktan sonra benimle saniyelik bir göz teması kurup arkasını dönerek ilerlemeye başladı.

"Sence de geldiğimizden beri fazla içmiyor musun?" Tam yan tarafımdan Renjun'un yumuşak sesini duyduğumda kaşlarım çatıldı ve bir yudum aldım içkiden. "Bu seni ne kadar ilgilendiriyor?" dememe engel olamazken hafiften sarhoş olduğumu da hissediyordum.

"Sadece seni düşünüyordum." dedi kısıkça. "Beni düşünmene ihtiyacım yok." diyerek karşılık verdiğimde bu sözü Mark söylediğinde bedenimde oluşan bambaşka etkiyi anımsadım. "Kötü bir niyetle söylemedim." Yumuşak sesi kulaklarımı iyice doldurduğunda artık bundan rahatsız olamaya başladığımı fark ettim.

Palstik bardaktaki içkiyi kafama diktikten sonra bardağı yakında duran çöp torbasının içine fırlatarak ellerimi önüme alıp parmaklarımı içine geçirdim.

Mark tam karşımda Lucas'la birlikte oturuyordu. Jeno ve Jaemin sol çaprazımda kalırken onlara çok yakın yerde Saeyoo ve arkadaşları oturuyordu. Shotaro'da sol tarafımda kalırken birkaç tanıdık yüz daha dikkatimi çekmişti.

Ortam aslında o kadar da sıkıcı değildi. Gitarla uğraşan biri vardı, Marshmellow yiyenler, bunun yanında içki içmeye devam edenler, arkadaşları ile koyu sohbet içinde olanlar ve bunun gibi bir sürü kişi vardı.

Sosyal bir insan olmamak hayatı bir noktada zor bir hale getiriyordu. Liseye başladığımdan beri doğru düzgün arkadaş edinememek ve geçmişten gelen izleri kapatamamak beni inanılmaz zorlamıştı. Önce kimseyle iletişim kurmamıştım, sonrasında kurmak istediklerimle cümlelerimi toparlayamamıştım. Günler böyle geçerken de yanımda gerçek anlamda duran bir kişi bile elde edememiştim. Sağıma bakıyordum boştu, soluma bakıyordum boştu.

Derin yaralar olurdu ruha kadar inen. Bunların hayatımda asla kapanmayacak yaralar olarak kalacağını biliyordum, sonuna kadar izlerini üstümde taşıyacaktım.

"Donghyuck n'aber?" Uzaklardan yaklaşan Shotaro'nun sesini duyduğumda onu selamlamak için ayağa kalktım ve ellerimizi birbirimizle kavuşturarak omuzlarımızı çarptırıp kısaca selamlaştık. "İyi, sen?" dedim ve ellerimi kot pantolonumun ön ceplerine soktum.

"İyi, durgun gördüm seni. Eğlenmiyor musun?" dedi gözleri üstümdeyken. "Yorgunum biraz." diye küçük bir açıklama yaptıktan sonra Shotaro elindeki içkiyi kafasına dikti ve ağzını tekrar araladı. "Ben buralardayım görüşürüz yine." diyerek arkasını dönmeden önce ona kıs abir baş hareketi verdim ve yerime geri oturdum. Renjun hala yanımdaydı, sabahtan beri yanımdaydı.

Başımı kaldırıp Mark'a baktım tekrar. Gözleri üstündeydi, elinde şişe bira tutuyordu, yanındaki Lucas ona bir şeyler anlatırken o pek ilgileniyor gibi gözükmüyordu. Gözlerimiz buluştuğunda ellerini saçlarından geçirdi ve hafif bir gülümseme verdi bana. Karşılık vermem gecikmezken bakışlarımızı da ilk ayıran ben oldum. 

wildfireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin