15. geçmişin ipleri

156 17 9
                                    

2 YIL ÖNCE

LEE DONGHYUCK

"Oynamıyor musun Donghyuck?" Gözlerimi ileride elinde ne taşısa kucağına bastırma alışkanlığının olduğunu anladığım kucağına bastırdığı dosyaları taşıyan Renjun'dan çekip bana seslenen Shotaro'ya çevirdim.

Oynasam mı oynamasam mı, emin değildim açıkçası. Aktiveteleri pek sevmezdim ve beden derslerinden kaçmak ilk dönemden beri yapmak istediğim tek şeydi.

"Böyle iyiyim, sağ ol." diyerek bakışlarımı tekrar hocanın yanında dikilen ve oldukça dik durmaya çalışan çocuğa çıktı. Tribünlerde oturuyordum, gayet sıkıcı bir beden dersi geçiriyordum. Her şey olması gerektiği gibi gidiyordu.

Kapının açılma sesini duyduğumda bu sefer bakışlarımı oraya çevirdim. Basketbol takımı düzenli ve birbirini takip eden adımlarla içeri girdiklerinde gözlerim daha şimdiden nemlenen saçları bamdanasının üstünden alnına dökülen Mark Lee'yi buldu. Onun aurası kapıdan içeri girdiği an bile hissediliyordu. Güçlü adımları hemen dikkat çekiyordu, takım kaptanı olmasa bile takımda en çok dikkat çeken ve iyi oynayanlardan biri oydu.

İçeri daha fazla ilerlediler ve Mark Lee bu sıralar biraz daha sık yaptığı o hareketi yaparak bakışlarını yavaşça yukarı kaldırdı ve tam benim oturduğum yere, tribünlere doğru bir bakış attı.

Gözlerimiz bir süre birbirimizin üzerinde kenetli kaldı, ne Mark ne de ben gözlerimizi birbirinden ayırdık. Ona bakmadan duramıyordum. O sanki içimde saklı bir şeyleri harekete geçiriyordu. O bana hissetmediğim şeyleri hissettiriyordu, bu sevgiyle bana belki de mümkün olmayan bir şeyi veriyordu o. Bunu kaybetmek istemiyorum, bunu boşa sallamak istemiyordum.

Mark başını aşağı yukarı sallayıp bana kısa bir selam verdiğinde bu beklenmedik anla kalakaldım. Birden elimi kaldırıp kısaca salladım ona doğru. İlk resmi selamlaşmamız bu mu olmuştu şimdi? Kaç kez göz göze geldiğimizi sayamamıştım ama bu ilk kez birbirimizi gerçekten gördüğümüzü kanıtlar biçimdeydi.

Garipti, hiç arkadaşım yoktu. Kendime arkadaş bulmak istemiyordum, etrafımda Mark'ı istiyordum ve bugün ilk kez bir istediğim yerine geliyor gibiydi.

HUANG RENJUN

Basit bir selamlaşma, aynı bizim yaptığımız gibi. Bir sonraki karşılaşmaların, bir sonraki bakışmaların, bir sonraki konuşmaların habercisi. Basit bir baş selamı.
Havaya kalkan el, karşılık veren bir gülümseme. Oldukça basit. Basit ama anlamlı. Hyuck için.

İçimin aldığı tuhaf hal ile bakışlarımı onların üzerinden çekip dikkatimi beden hocasına yoğunlaştırmaya çalışarak elimdeki dosyaları sıktım. Göğsüme iyice bastırdım. Hyuck dengemi altüst edip beni saatlerce düşüncelere boğabiliyordu. Kendimi ona fazlaca kaptırmış olmam sadece kendime zarar veriyordu biliyordum ama engel olamıyordum duygularıma, hissettiklerime.

Bakışlarımı tekrar Hyuck'a çevirdiğimde onun elleriyle oynadığını, bakışlarının da ellerinde olduğunu gördüm. Yüzünün her bir yerini incelerken düşüncelerini çözmeye çalıştım. Şu an ne hissettiğini, Mark hakkında ne düşündüğünü, benim hakkımda ne düşündüğünü bilmek istedim.

Daha sonra dönüp Mark'a baktım, tamamen oyunundaydı. Sahada ısınıyordu, az önce Hyuck'la selamlaşmıştı ve bitmişti, bir daha o tarafa bakmamıştı.

wildfireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin