16. bir gizemin peşinde

177 17 0
                                    

Hayat tamamen bir gizemdi. Önlenemez merakın içinde dönen bir dizi olay ve beraberinde getirdiği müthiş gizemlerle doluydu.

Hayatım boyunca akıp giden bir düzenin içinde yaşayamayacağımı anladığım an tam da babamla annemin boşanma anına denk geliyordu çünkü ben öyle çok da şaşalı bir hayatı olmayan ve bir kural varsa mutlaka ona uyan biriydim. Etrafı dağıtmayı sevmez ve kaosun olduğu ortamdan kaçardım.

Benim bir düzenim vardı.

O düzen içinde yaşamayı seviyordum, her sabah birbirini takip eden yakın saatlerde uyanmayı seviyordum, kahvaltı da basit şeyler yemeği ama pazarları özenle hazırlanmış o sofrayı seviyordum, akşam üstü babamla bir şeyler yapmayı ve annem her ne kadar kızsa da geceleri bana pizza almasını seviyordum.

Babamla annem boşandıktan sonra ise düzen diye bir şey kalmamıştı hayatımda. Ani bir şekilde aşırı hüznün ve depresif hallerin kurbanı olmuştum. Onlar mutlu olduğu sürece benim için sorun yoktu düşüncesinde kalmaya çalışıyordum ama babamın bizi terk etmesinin sebebini de her geçen gün aşırı dercede merak ediyordum.

Çok meraklı bir tip değildim, düzenin, kuralların içerisinde yaşamayı severdim ama babam çok gizemli bir adamdı ve yanımda olduğu sürece bana öğretmediği tek şey gizemin yönetim biçimiydi.

İnsanlara onların senin hakkında bilmesini istediklerinin bilgisini verirdin, daha fazlasını değil, daha fazlasını vermek de yine sana kalırdı ve geriye kalan kısmı senin gizemin olurdu, onların gözünde. Çok sessizsen, fazla konuşmazsan ya da çok açık cevaplar vermezsen gizemli olurdun. Hayatın kendisi gibi.

Hayat büyük bir gizemdi çünkü senin gözünden görülen kısmı bile o kadar azken bir de bambaşka hayatlardan baktığını düşünmek aslında daha koskocaman şeyler saklı olduğunu belli ediyordu içinde.

Bu yüzden belki de gizemler insanın merakını körüklüyordu.

Bir gizemin peşinden gitmek beraberinde bir sürü riskin de yol haritasını çizerdi.

Ben yol haritamı kaybetmek üzereydim ve biri elime risklerin beni sürükleyeceği kağıdı tutuşturuyordu. Daha ne olduğunu bile bilmediğim Mark ve Jeno'nun planının bileti bana kesilmiş gibiydi ve biri ben ne yapıyorsam bunu biliyordu. Attığım her adımı, gittiğim her yeri ve aldığım her nefesi biliyordu.

"Sikeyim." dedi Jeno kalın bir tonla. Gerçekten sinirli gözüküyordu. Ellerim saçlarımın arasında, başım eğikti ama onu göz ucuyla görebiliyordum.

"İyice boka gidiyor bu, şu an elimizde olan tek şey Renjun'un Donghyuck'tan hoşlandığına emin olmamız. Bu da bizi çok yüksek ihtimalle Renjun'a götürüyor çünkü mesajda onu istediğini söyleyen bir bilinmeyen var, sürekli ikinizi takip ediyor, ikinizle ilgili daha çok şey dönmeye başladı son zamanlarda." Jeno konuşmaya devam ettiğinde saçlarımı geri attım ve başımı kaldırdım.

Jeno, ben ve Mark yedi yirmi dört açık herhangi bir kafede rastgele bir masada oturuyorduk. Mark'ın evinin önüne gelen nottan sonra Mark hızlı bir şekilde Jeno'yu aramıştı ve meydanda buluşmuştuk.

Saat oldukça geçti. Zaten not geldiğinde gece yarısını geçmiş bir vaziyetteydi ve şimdi gecenin karanlığı iyice çökmüştü, havalar hala soğuktu, üstümde Mark'ın çıkmadan portmantodan çektiği ceketi vardı, onun haricinde kısa kolluylaydım çünkü planlarım arasında evden dışarı kaçar gibi çıkmak yoktu.

"Çok akıllı biri, kendi el yazısını bile kullanmamış." Jeno konuşmaya devam ediyordu, Mark ve ben ise sessizliğimizi koruyorduk. Okul içi olaylar bir nebze görmezden gelinebilirdi ama eve gelmesini kimsenin beklemediği açıktı.

wildfireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin