10. risklerin bedelleri

129 20 15
                                    

Bir yerden bir yere gitmek her zaman heyecan verici olmuştur. Hareket halinde olmak, kulağında sevdiğin bir parçanın çalması ve yolculuk esnasında yapılan küçük sohbetler.

Annem ve babamla arada çıktığımız küçük seyehatleri hatırlıyordum. Busan'a sahile, Daegu sokaklarını gezmeye ya da Incheon'a babamın ailesini sık sık ziyaret etmeye gittiğimiz o günleri. Hatıralarımda güzel yerleri vardı, bazı zamanları hüsran bile olsa yine de güzel hatırlamak istediğim için suratımda bir gülümseme oluşturmayı başarıyorlardı her seferinde.

"Koltukları değiştirebilir miyiz acaba? Benim midem bulanıyor da." Yanımdaki kız biraz bana doğru eğilerek konuştuğunda kulaklığımı takıp dışarıya odaklanmak üzereydim.

"Benim de midem bulanıyor." dedim. Benim de midem bulanıyordu. Otobüs yolculuklarını pek sevmezdim, çok kalabalık olurdu. Genelde yürümeyi ya da arabada hafif cam açık bir şekilde yolculuk yapmayı severdim. Babam da bunu bildiğinden ben gelene kadar benim camımı hep aralardı gaza basmadan hemen önce. Annem ıslak saçla çıktığım için ön koltuktan kızardı, Babamsa bıyık altından gülüp aramıza hareketli bir parça açardı.

Kız bir şey söylemeden önüne döndükten saniyeler sonra oflamaya başladı ve eşyalarını toplayarak ayağa kalktı, üç koltuk ileride oturan Mark'ın yanına ilerledi. Gözlerim oradayken kızın Mark'ın yanında oturan siyah saçlı kızla konuştuğunu gördüm. Sonrasında Mark ayağa kalktı ve kız cam kenarına geçerken Mark'ın yanında oturan siyah saçlı kız da koridor tarafına geçti. Mark ise direkt olarak buraya, benim yanıma gelmeye başladı.

Çok sürmedi, iki büyük adım onun için buraya gelmeye yetti. Çantasını üst kısma bıraktıktan sonra bedenini yanımdaki boş koltuğa atıp arkasına yaslanarak biraz aşağı kayıp oturdu. Bana bakmadı. Derin bir nefes aldı, yüzünde maskesi vardı, hava bugün çok kötüydü zaten büyük ihtimal üşüyordu. Beresi her zamanki yerini korurken saçlarında; üzerinde siyah kot, siyah hoodie ve siyah şişme montu vardı. Botları da yağan sağanak yağmur sebebiyle ayağındaydı.

Başımı cama çevirmeden önce otobüsten içeri giren Renjun'u gördüm, göz göze geldikten hemen sonra ön kısma, hocaların hemen arkasına oturdu. Jeno, Jaemin ve Saeyoo ikinci otobüsteydiler sanırım çünkü onları burada görmemiştim.

Dışarıya odaklanıp hoodiemin ve şişme montumun şapkasını saçlarımın üzerine geçirdim. Ellerimi de ceplerime sokup iyice geriye yaslanarak başımı yana doğru eğip gözlerimi kapattım.

Bu gezi için düşüncelerim çok da iyi bir deneyim olacağı yönünde değildi. İki günlük küçük bir kamptı, Kış kampıydı. Kaldığımız otelin konforlu olması işime geliyordu çünkü oradan pek dışarı çıkacağımı düşünmüyordum.

Güneşin bile daha doğmadığı bir saatte otobüs hareket etmeye başladığında yarım saat önce
uyanıp buraya geldiğim için hala uykum vardı. Bu yüzden bir süredir kapalı olan gözlerim beni hemen uykuya çekti.

"Hyuck." Ne kadar süre olduğunu bilmediğim bir zamandır uyuduğum uykunun arasında adımın seslenilmesi beni hemen yakalamıştı, uykum oldukça hafifti bu yüzden birinin beni çok hafif bir şekilde dürtmesi bile uyanmam için yeterdi.

"Hyuck." Kulaklığımın teki göğsüme doğru düştüğünden daha net duyduğum ses tam gözlerimi açmışken bir daha seslendiğinde başımı kaldırıp biraz sağa sola oynattım. Sonrasında da yukarı doğru kaldırıp başımda dikilen kişiye baktım.

Renjun.

"Geldik. Uzun bir yolculuk değildi, sanırım sen hepsinde uyudun." Gülümseyerek konuşması karşısında kendimi ona geri gülümsemek için zorladım ama uyku mahmurluğunun da verdiği etkiyle ortaya garip bir yüz ifadesi çıktığına emindim. Bu onun daha büyük bir şekilde gülümsemesine sebep oldu.

wildfireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin