17. kazanmak ya da kaybetmek

129 15 0
                                    

Herkes kazanmak isterdi, insanların doğası gereği herkes sürekli bir şeyler kazanmak ve asla kaybetmeyi düşünmek istemezdi. Ona ihtimal bile vermek istemezdi. En basit şeyleri bile kaybettiğinde sanki dünyanın sonu gibi olurdu onlar için.

Kazandıklarından ya da kaybettiklerinden bir şey öğrenmek istemezdi insan. O zahmete girmek istemezdi çünkü bu basit iki kavram özünde çok da bir şey ifade etmezdi onlara.

Kazanmak ya da kaybetmek. Aslında hayat bu ikisi arasında dönüp duruyordu. Kazandığında bir şeyleri kaybettiğini anlıyordun ama kaybettiğinde kazandığın şeyler de olduğunu kaçırıyordun.

Kazanmak ya da kaybetmek, ben bunun farkını çözemezdim çünkü kazandığın bir şey de illa ki kaybettiğin bir şey oluyordu. Her zaman her şeyi kazanamıyordun ve ben kazanmayı severdim.

Bencildim biraz, eskiden her şey benim olsun isterdim. Hep kazanmak isterdim, bütün oyunlarda, bütün her şeyde ben kazanmak isterdim çünkü o gücü kendimde görürdüm. Çok güçlü olmak isterdim, çok güçlü hissetmek.

Karmaşık biriydim. Duygu durumlarım ve insan ilişkilerim bazen berbat oluyordu ve benim bazen kimseyle konuşasım, herkesin huzuru yerinde olsun diye numara yapasım gelmiyordu.

Kendimden önce insanları düşünmekten zaman zaman bıkardım ve benim gibi adelet ve ötesini arayan biri için bu garipti. Nasıl hukukçu olacaktım böyle, nasıl inslara yardım edecektim? Daha kendime bile yardım edemiyordum.

Bıkkınlık anlarım dönem dönem olurdu. Öyle sıkılırdım ki hayattan odamdan dışarı adım atmak istemez, yemek yemek istemez, hiçbir şey yapasım gelmezdi.

"Artık odandan çıkmayacak mısın?" Annemin sesini kapının önünden duyabiliyordum. Ona cevap verecek gücüm bile yoktu ama o son bir haftadır yaptığı gibi yine odama girmeyi reddediyordu. Kendim ona geleceğimi söylüyordu, gelirdim de biliyordu.

Yine ona cevap vermedim ve sessizce odamın önünden giden adım seslerini işittim.

Bazen öyle suskun olurdum ki ağzımdan kelime almak çok zor olurdu, istemezdim konuşmak ve beni konuşturmak imkansız gibi bir şeydi.

Bir saatimi daha yatağımda boş boş yatarak harcadım. Bir haftadır okula gitmiyordum, kimseyle konuşmuyordum. Mark'la ikinci gün telefonda konuşmuştuk sonrasında aynıydı, yatağımdaydım. Annem odamın kapısına geldiği günlerden birinde Jeno'nun sonra da Renjun'un geldiğini söylemişti, Jaemin de şaşırtıcı bir şekilde birkaç kez aramıştı beni.

Hava kararıyordu ve hafta sonunun ilk günü yavaş yavaş bitiyordu. Yarından sonra yani pazartesi okula gitmem gerektiğinin bilincindeydim. Daha fazla direnemezdim. Yüzüne bakmam gereken insanlar vardı.

Yatağımdan yavaşça kalktığım sırada camıma gelen tık tık sesleri beni hızlı bir şekilde o tarafa döndürdü. Rüzgarlı bir hava yoktu. Sadece soğuktu.

Pencereye gidip yavaşça araladığım sırada aşağıda başını kapüşonu örten siyahlar içinde birini gördüm. Camı daha fazla açmadan bakmaya devam ederken o başını kaldırdı.

"Mark?" dedim sorarcasına. "Biraz aşağı gelmek ister misin?" dediğinde başımı sallayıp camı geri kapattım ve bu bir hafta içinde odamdan ikinci çıkışım oldu.

Üçüncü günde ölmemek için annem yokken yemek yemeğe inmiştim, şimdi de onu görmeye iniyordum ve biliyordum ki o beni nereye çağırırsa ben gidecektim.

Annem salondan bana kısa bir bakış attığında ceketimi portmantodan alıyordum. "Beş dakika çıkıyorum, geleceğim." dedikten sonra anahtarımı da alıp kapıdan çıktım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 19, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

wildfireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin