biraz kısa bir bölüm oldu kusura bakmayın
Lupin sonunda hastane kanadından çıkmıştı. Ama ona göre bunun hiç bir anlamı yoktu çünkü bir hafta sonra tekrar dönüşecekti. Bu yüzden rengi solmuştu bile. İyi ki ödevlerimi hemen bitirdim diyordu çünkü hiç yapacak hali yoktu. Öte yandan James, Sirius ve Peter ödevlerinin hiç birini yapmadıkları için şu an sabaha kadar çalışmak zorundalardı. Lupin masadan kalkıp pencerenin önüne oturdu ve ellerini çenesine dayayarak dalgın dalgın geceyi izlemeye başladı.
"Neye bakıyosun sen öyle?" dedi Sirius.
"Dışarıya"
"Çok açıklayıcı oldu sağol"
"Aya bakıyordum Sirius"
Sirius'un yüzü birden gerildi. Birazcık kaygılı bir sesle
"Neden?" dedi
"Sadece düşünüyordum-eskiden annemle her dolunay çıktığında balkona oturup geceyi seyrederdik. Eh, ama şimdi öyle bir şansım yok."
Sirius'un yüzü daha da gerildi. James ve Peter de başlarını parşömen yığınından kaldırıp izlemeye başlamışlardı. Lupin boğuk bir sesle
" Bazen keşke hep annemle olsaydım diyorum. Annemle olsaydım bu başıma gelmezdi ve yine-"
durdu, çünkü tekrar gözünde yaşlar birikmişti. Arkadaşlarının önünde ikide bir ağlayan bir sulugöz olmak istemiyordu. Ne var ki onlar bunu pek umursamıyordu.
"yine?" dedi
"-ve yine annemle oturup dolunayı izleyebilir, onunla konuşabilir ve ona sarılabilirdim..."
Gözünden bir kaç damla yaş düştü. Ama hıçkıra hıçkıra ağlayacak kadar değil. Titreyen bir sesle ben artık yatayım dedi ve hemen yorganı kafasının üstüne çekti. James, Sirius ve Peter ise birbirlerine çok üzgün ve anlamlı bir şekilde bakıyorlardı. Hepsinin düşündüğü şey aynıydı. Lupin'in hastane kanadında olduğu zamanlar annelerinden gelen mektupları okuyunca "offf yok derslerin nasıl, yok iyi misin kötü müsün, şöyle mi böyle mi bıktım ya! demişler ve mektupları bir köşeye atmışlardı. Ama şimdi annesiyle birlikte oturup dolunayı bile izleyemeyen bir arkadaşları vardı. Sonunda hepsi yataklara yattı ama bu sadece bir bahaneydi. Çünkü o gece hiç biri uyumadı.