2.5

918 113 107
                                    

Bekleyiş, direniş, tükeniş.
Hep senin gelmeni düşledim.
Vazgeçiş, kabulleniş, bitiş.
Sense karanlığa sığındın sevgilim.

Hayata dair umut beslemeye başladığımda beş yaşımdaydım, o umutların yok edildiğindeyse on. Bir gecede elimden alındı hayallerim, cam kırıklıklarına dönüştü düşlerim. Tenime batarak canımı yaktı, kabuk bağlayan yaralarımı kanattı. Bir gecede değişti tümden hayatım, bu dünyada sadece ben kaldım. Daha önümde bir sürü yol vardı, yaşamam gereken bir sürü an. Hayatı on değil herkes gibi yirmi yaşında öğrenmeliydim, on yaşımdan sonrasını yaşıtlarım gibi eğlenerek geçirmeliydim. Bu kadar erken büyümeyi hiç istemedim ben, hep çocuk kalmayı diledim. Sadece bir gece yaptı bunu, on yaşımı acılarla doldurdu.

Bir çocuk masum doğar, onun geleceğini kaderi belirler. Ya iyi olur ya kötü. Seçimler ona bağlı kalsa da neler olacağı çoktan bellidir, çünkü Tanrı öngörülemez yazgısını en başından bilir. Ya o çocuğu erken büyütür ya da gerçeklerle sonradan yüzleştirir. Erken büyüyenler çok fazla yara alır, belki de canları hiç bu kadar acımamıştır. Sonradan büyüyenler her şeyi en geç öğrenir, bu onların dezavantajı haline gelir. Benim kaderimse doğduğumdan beri belliydi, ben ilk seçeneğe dahildim. Hayat beni erken büyütmüştü, mutlulukla attığım kahkahalarımı öldürmüştü.

Yazın geldiğini hissettiren sıcaklık kendini belli ederken tarih 30 Mayısı gösteriyordu, yıl 2003. Ben altı yaşımdayım, o günü hayal meyal hatırlıyorum. Kayıp Balık Nemo vizyona girmişti, çok yoğun bir çalışma programının içinde olmasına rağmen ısrarla beni götürmesini istemiştim. O kadar yoğunluğun arasında müsait bir zaman bularak soluğu sinema salonunda almıştık, filmin başlarında dayanamayıp ağlasam da sonlara doğru istediğim son gerçekleştiği için büyük bir mutlulukla bitirmiştim filmi.

Salondan çıkıp onunla birlikte arabaya giderken bacaklarına sarılmış, beni hiç terk etme olur mu diye yakarmıştım. Film beni çok etkilemişti çünkü, Nemo'nun kaybolup babasının onu araması bana dokunmuştu. O ise boyunu benimle aynı hizaya getirerek bana sarılmış, hep yanında kalacağım Chaeyoung diye söz vermişti. Hep yanında kalacağım ve seni asla yalnız bırakmayacağım.

Ama verilen sözlerin birçoğu tutulmuyordu ve ben bu sonu sadece geciktirebilmiştim, on yaşıma kadar. Gitmişti. Beni bir başıma bırakarak gitmişti. Yalnız kalmıştım. Tek başımaydım. Artık bir ailem yoktu, bense onları çok özlüyordum. Hâlâ özlüyorum. Bazılarını tanımasam bile sanki tanıyormuş gibi çok özlüyorum.

O gün çocuklarla bir süre daha oynadıktan sonra şehir merkezine geri dönmüş, beni evime bırakmakta ısrar etse de evimin biraz uzağında inerek ona doğru adres vermemiştim. Nedense vermek istememiş, ondan saklamayı yeğlemiştim. Ardından arabasıyla gittiğine emin olarak uzakta kalan evime adımlamış, içeri girerek kendimi yatağa atmıştım.

Çok garip bir gün geçirmiştim ve tüm gece uyumayarak yatakta dönelip durmuştum. Kafamda sorular yer almış, zihnim beni bir türlü rahat bırakmamıştı. Sorular genellikle o, onun okuldaki hali ve gittiğimiz yerdeki yaptıklarıyla alakalıydı. Birbiriyle çelişiyordu. Bize gösterdiği yüzüyle çocuklara olan davranışı uyuşmuyordu. Peki ya hangisi gerçekti? Hangisi doğruydu? Buna karar vermekse oldukça güçtü.

Dokunuşları hâlâ aklımdaydı, zihnimden silinmiyordu. İlk dudaklarıyla dudaklarıma değmiş, sonra öpücükleri yanağım ve alnımda yer edinmiş, uzun damarlı parmakları benim narin ellerimi kavrayarak farklı duygular hissetmeme sebep olmuştu. Daha önce hiç hissetmediğim, haberim bile olmadığı o duygulara. Hele gülüşü. Özellikle gülüşü. Çocuklarla oynarken insanların içini ısıtacak kadar samimi olan gülüşü. Gözümün önünden gitmemişti hiç, nereye bakarsam o ve onun gülüşünü görür olmuştum.

one of these nights • rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin