'Sudeeee. Nerdesiin?'
Tahta merdivenlerin gıcırtısıyla geldiğini anladım. Bahçede hava serindi fakat Sude üstüne hırka almama konusunda ısrarcıydı.
Aynı evde kalıyorduk Sudeyle. Benim bir babam vardı ama Sude, o yurtta büyümüştü. Bunun aksine çok naif ve ince bir yapıya sahipti. Onu hayata bağlayan tek şey; öz kardeşiydi. Masal... Sudenin aksine cazgırdı, cadıydı. Tam benim kafa yani. Ama onu trafik kazasında kaybetmiştik yaklaşık beş sene önce. Çok zordu, hem de çok. Sudeyi ayakta tutmak, o halde görmek içimi paramparça ediyordu. Ama yanında olamamıştım arkadaşımın. Göreve yeni başlamıştım o aralar, cenazeye zor yetiştim diyebilirim.
O sıra askerde bir arkadaşım vardı. Bana her gün oğlunu göremediği için kalbinin söküldüğünü anlatır dururdu. Onunla eğitimde tanışmıştım. Daha sonrasında aynı time seçildik. Aware Tim'i... Özenle seçilmiş, yüksek donanımlı, pratik zeka... aynı zamanda bir deha. Timdeki çoğu kişinin bir mesleği vardı. Kimisi mühendis, kimisi mimardı.
Bahsettiğim arkadaşım Murat.. Aklıma hep o ilk günki aşkla bakan gözleri gelir. Karısına duyduğu aşk çok farklıydı. Melek olmuştu o, ama aynıydı her şeyi. Hala aklım almaz..
Arkadaşım Muratı kollarımın arasında şehit verdim. Kollarımda onun kanı, ellerimin arasında titreyerek tuttuğum mektubu, onun elindeyse henüz bir buçuk yaşında olan bebeğinin fotoğrafı, kalbinde sevdası göğe bakarak uğurladım onu. Ölüm çok farklıydı gözümde artık. Hiçbir şeyden korkumun olmadığını o an anladım. Ölümün sonsuz olduğunu o an anladım. Korku yoktu.. sadece iliklerime kadar kinin tadına vardım. O an ölmek istedim, Muratın benden bebeğine annelik yapmamı istediği o an yok mu işte?! İşte o an, tam da o an kahroldum...
Buğra bize tutundu, bizde Buğraya. Sude abla oldu, ben anne. Kalplerin hışırtısının son durağı olan gözbebekleri artık durulmuştu.
'Gözler ıslanmış yine. Hayırdır dökül bakalım devrem.'
'Bana devrem demeyi keser misin artık?'
'Sen açıklayana kadar devam edeceğim, devrem.'
'İyi o zaman.'
'Buğrayı zor uyuttum. Seni soruyor habire. Ne oldu, gelmeyecek mi annem, benide götürsün diyor. Ama ben cevap veremiyorum'
'Bir şey söyleme sen.' dedikten sonra yere battaniye serdi. Daha sonra..
'Aslan sütü?' deyip sırıttım. O ise bana katılarak doğruladı.
'Aslan sütü.. baya oldu içmeyeli.'
'Biliyorum. Anlatmanı bekliyorum, senin kafa azcık gitsin de hele.' Kıkırdadığını fark ettiğimde tebessüm ettim. Ama bu kafa ayıkken lazımdı.
'Kimdi o adamlar, Zeliha. Bana neden anlatmıyorsun.'
Sanki kulaklarım çınlamıştı bana Zeliha dediğinde. Uzun zamandır diğer ismimle seslenilmemişti.
'Onu atlattığını düşünüyordum.'
'O beni attı. Ben nasıl atlatabilirim ki?'
'Yapma ama evleneceksin. Bebeklere nasıl baktığını görmüyorum sanma sakın.'
'Ben evlenmeyeceğim. Unut bunu.'
'Aah hayır, saçmalama. Umut seni bıraktı. Sana Zeliha demeyi bıraktığı an, yok oldu.'
'Benim için sadece ama sadece Umut var. Anladın mı? Onun beni bırakmış olmasıyla benim onu delicesine sevmemin bir alakası yok.'
'Sen kafayı yemişsin kızım. O seni terk etti.'
'Ben bana verilen sevgiye sahip çıkarım gerisi kimseyi ilgilendirmiyor. Beni bile Sude, beni bile...'
'Umut öldü, Zeliha. Onun hayalini yaşatmak için asker oldun ne kadar çıldırsamda engelleyemedim. Ama hayatına birinin girmesi için elimden ne geliyorsa yapacağım. Buna emin olabilirsin.'
'O ölmedi, Sude. Benimle oynama.'
'Ne oldu peki, he? Anlat bilelim o zaman. O gece yangından neden bir tek seni kurtardık? Ne işiniz vardı o evde? Umut nerede, Zeliha? '
'Yangın vardı, ama o yoktu. Hiçbir zaman gelmemişti.'
'Bunu söylemeyi ne zaman bırakacaksın, Allah aşkına? Kamera kayıtları var, onca şahit var. O evde sadece ikinizdiniz.'
'Değildik diyorum niye inanmıyorsun? O gece takip ediliyordum. O yüzden oraya girmek zorunda kaldık.'
'Kaldık? Hani yoktu o? Ne boklar dönüyor, Zeliha? Lanet olası ceseti ben buldum. Neyden bahsediyorsun? Ve orada sadece sen vardın.'
'S-sen ne diyorsun ya?'
'Bunu kendine yapma...'
'Konuşmak istemiyorum.'
'Hayır konuşacaksın! Her şeyi anlatacaksın bana. Sen neden asker oldun ondan başla mesela. Tekrar dinlemek istiyorum.'
'Acı veriyor, Sude. Lütfen bunu yapma. Bana inanmıyor oluşun zaten çekip gitmek istememe neden oluyor.' Öne eğdim başımı. Acaba bahçede kaç çim tanesi vardı? Saydım, saydım, tekrar saydım, ve tekrar... Ama bitmiyordu, yeisim mütemadiyen devam ediyordu.
'Saçmalamayı kes.' Çakır keyf olmuştu bile. Heh bana diyene bak, pamuk prenses...
'Yalan mı inanmadınız bana. Hiçbiriniz! Cihangirin bile aklına girmişler. Siz beni tanıyamamışsınız, bana bu dokunuyor.'
'Be-ben seni seviyorum sa-s-sana güveniyorum da. Lütfen söyleme böyle.'
'Ben beni sevip sevmediğinden bahsetmiyorum. Ellerin titriyor, Sude. Daha sonra konuşalım. Mesela bana inandığın bir zaman olabilir ne bileeyim işte, çıkmaz ayın son çarşambası..' Ayaklanmış aynı zamanda sinirlenmişti. Ben sakindim. Neden, neden sakindim ben?
'Senden korkmuyorum, Elvan kurt. Sadece, sadece bir saniyeliğine...'
'Sadece bir saniyeliğine düşünebildim, orduya ihanet edeceği-'
'Sonra konuşalım, iyi değilsin.'
'Ama kabul ediyorum. Çünkü o adamlar geldi ve ben.. ben gerçek sandım. Bana anlatmanı bekledim.'
'Bana inanıyor musun?' dediğim anda başını hızla eğip kaldırdı. Bende yana eğdim başımı. Bekledim...
'Daha hiçbir şey anlatmadım, Sude. Neye inanıyorsun? İnancının değerini anladım ben.'
Ayağa kalkıp uzaklaşmak istemiştim fakat ellerimden tutup kendine çevirdi beni. Gözleri gitme der gibiydi. Gözleri çaresizdi. Gözleri damla damlaydı. Gözleri susuzdu.
Ellerime baktım daha sonra ise onun gözlerine baka kaldım.
'Ellerim çiçek kokuyor diye beni çiçek koparmakla suçladılar. Fakat kimse çiçek dikmiş olabileceğimi düşünmedi.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
ActionOrdudan atılmış bir keskin nişancı, ne kadar tehlikeli olabilir? Ne kadar zor, imkansız veya ölümcül olursa olsun çıktığın yolda geri dönemezsin! Türkiyenin en büyük silah ve mühimmat imalâtını yapan Erin Erman'ın kardeşi bir cinayete kurban gitmiş...