Mutlu Prens'in gerçek yüzünü tahmin etmek oldukça zordu. Çünkü şu an karşımda duran o kitap okuyan ve keskin yüz hatları olan biri değildi. Bilakis oldukça kızgın bakıyordu. Benim dudaklarımda bir tebessüm belirdiğinde istemsizce kollarımı göğsümde bağladım. Demek ki ismi Afran'dı. Aslında gerçekten de ona Mehmet ismini yakıştırmıştım. Onun da sinirli bakışları beni bulduğunda gözlerini devirdi. Sanki ben ona bayılıyormuşum gibi davranmasına gıcık olsam da eğlendiğim için keyfim yerindeydi. Topluluk kenara çekildiğinde Yeşim Hanım sinirle onlara doğru ilerledi.
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz burada? Dingonun ahırı mı burası? Ne bu hal?" diye bağırmaya başladığında Afran'ın arkasında burnunu silen çocuk pişkince gülümsedi.
"Afran'ın ahırı galiba." Yüzümü buruşturuduğum sırada yaptığı espriye karşın gülümsemeye devam etti. Afran üstünü başını düzelterek Yeşim Hanım'a doğru ilerledi.
Mahçup ifadeyle ona bakarak, "Özür dilerim Yeşim Hanım. Arkadaş bu yaşına kadar doğru konuşmayı öğrenmemiş de onu öğretiyordum ben de," deyip tebessüm etmeye çalıştı. Demek biraz da şakacıydı. Bir adım atarak onlara yaklaştım.
"Öğretmenim acaba biz gitsek mi artık? Çocuğun dersi bitmiş olabilir."
Afran onların konuşmasına dahil olduğum için bana biraz tavır almış gibi baktı. Ardından geri dönecekti ki Yeşim hanım, "Afran dersiniz bitti mi?" diye sorduğunda ben hala olayı anlamadan onu izliyordum. Arkasındaki sarışın çocuk toparlandığında yanındaki kısa boylu kız burnundan akan kanı silmeye çalışmıştı. Sarışın çocuk onu ittiğinde kız başını sallayıp bir adımda ondan uzaklaşmıştı.
Her lisede, her yetişkinlik çağında şöyle olayların yaşanmasından bıkmıştım. Evet, aşk güzeldi, sevmek apayrı güzeldi. Hiç kimse bunu inkar edemezdi; ama platonik aşk... tam kusucağım bir olaydı. Tamam anlıyorum kalbine hakim olamıyorsun ama bir kız neden kendini bu kadar ezdirmeye çalışırıdı ki? Tabii bunun kız olmakla da bir ilgisi yoktu. Bazen yapışkan ve sülük gibi peşimizi bırakmayan tonlarca erkek de oluyordu. Bu her iki cinse de aitti. Sonuçta bir taraf sevmiyorsa bunu kabullenmek gerekirdi. Ben bunu öğrendiğimde daha beşinci sınıfa gidiyordum. O dönem sıra arkadaşıma aşıktım ve bunu itiraf ettiğimde bana, "Ama sen benim kardeşimsin," demişti. Tabii o an bir bana 'bacım' demediği kalmıştı ama ben gülümseyerek, "Kardeş gibi seviyorum ya aptal!' deyip şakacıktan çocuğun omzunu kıracak derecede yumruk atmıştım. Elbette depresyona girdim, ama azıcık biraz da düşündüm. Sonuçta beni sevmek zorunsa değildi. Eğer yakınında istemiyordusa ben de olmayacağımı söyleyip ondan uzak durdum ve hislerim giderek soğudu. Hislerimiz soğumasa bile birini rahatsız etmek hakkımız değildir.
İşte o sıralarda anlamıştım potensiyel kafes dövüşçüsü olacağımı. İşin şakasını kenara bırakırsan eğer, demek istediğim şey şu; lütfen aşkınızı içinize gömün ve platonik olup kendinize eziyet etmeyi bırakın. Çünkü sonunda kitaplardaki gibi aşkınız karşılık bulmayacak. Sadece canınız daha çok acıyacak ve karşə taraf içun rahatsız edici biri olacaksınız.
Benim Mehmet sandığım ama gerçekte Afran olan çocuk, "Son dersimizdi," dediğinde Yeşim Hanım gülümsemeye çalıştı ve ona yaklaştı.
"Bu olayın üzerini kapatırım ve müdire hanıma söylemem."
Afran anında, "Ama?" diye sormuştu. Galiba Yeşim Hanım'ı benden iyi tanıyordu. Fakat ben daha önce onu okulda görmemiştim. Çocuklar da o sırada yavaş yavaş gitmeye başladıklarında sıkkın nefes aldım.
Aması şuydu bana ders çalıştırması gerekiyordu.
Bir anda, "Peri'ye matematikten özel ders verir misin?" diye sorduğunda Afran beni şaşırtacak derecede anında, "Hayır," demişti. Yüzündeki ciddi ifade de neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRLANGIÇ FIRTINASI (Askıda)
ChickLit🩸Dikkat! Hikâyede +18 sahneler bulunacaktır. Türkiye'nin ünlü kolejinde üst üste cinayetler, ölüm vakaları artıyordu. Herkes bunu normal karşılıyordu çünkü bu kolejde okumak bile en büyük şans iken, kim cinayetlerin peşine düşerdi ki? Varlıklı ail...