1. BÖLÜM: ❝SONDAN BİR BAŞLANGIÇ.❞

855 62 98
                                    



"Benim ait olduğum yer evim. Beni oraya götürün. Buralar sadece karanlık ve ben karanlıktan korkuyorum; ben ölmekten korkuyorum..." -Eflin Karaca.

4. Nisan 2017

"O, sadece güzel giymeyi severdi. Saçlarını boyamayı, farklı giymeyi, aksesuar takıp takıştırmayı ve yaşı küçük olmasına rağmen benim makyaj malzemelerini kullanmaya bayılırdı. Daha küçükken bile büyüyünce çok güzel bir kız olacağını söylerdi. Onun gözlerinde gerçek mutluluğu görmek için ben her şeyi yapardım. Benim kızıma her şey yakışırdı fakat ölüm... Ölüm ona hiç yakışmadı."

Ağlayan kadının sesi tüm okulda yankılanıyordu. Kızının ne kadar güzel olduğunu ise hemen karşınızdaki duvara bakarak görebilirdiniz. Eflin Karaca... Henüz on üçünde, hayatının en güzel yaşamında olması gerekirken kendini hiçbir zaman öyle hissetmemişti. Hissetmiyor olmalı ki, bedeni daha birkaç gün önce bu taş zeminin üzerinde cansız hâlde uzanmıştı. Okulun öğretmenleri kadını sakinleştirmek istediğinde bağırarak, "Benim kızım öldü! Benim canım öldü! Bana sakin olun demeyin. Onun bedeni kara toprağın altındayken, ben nasıl sakin olayım?" diye sordu. Ama cevabını hiç kimse verememişti.

Okulun her öğrencisi gibi ben de o bahçedeydim. En uzakta öylece durup, onları izliyordum. Bir baksanız öylesine beni anında görürdünüz; evet, evet duvara yaslanmış o sarı saçlı kızdım. Evet, çakma sarışındım, evet buraya yabancıydım, evet gözlerim çekikti. Bir Vietnamlı olmama rağmen Türklerin içerisinde büyümüştüm. Onlardan farkım sadece dış görünüşümdü. Yargılanan dış görünüşüm. Bir de... bir de aslında çok fazla şey vardı. Onları ise benim hikayem ile tanıştan sonra öğreneceksiniz.

Kızının öldüğü yerden bir adım bile atmayan kadının ağıtı kulaklarımı doldururken, etrafa baktım. Ordaydılar, o kızın düşmanları hemen karşımda çok da üzgün olmayan ifadeyle annesini izliyordu. Mutlu muydular? Bilmiyorum. Onu birazdan anlayacaktık fakat anlamadan hemen önce Eflin'nin annesinin sorularına cevap bulmak istiyordum.

"Benim kızım neden öldü, öğretmen hanım? Neden ona yardım etmediniz? Neden hiç kimse uyarmadı? Neden? Neden benim kızım?"

Ağlamam gerekiyordu, çünkü bu sahneye hiç kimsenin yüreği dayanmazdı. Öyle bağırıyordu ki bir an ses tellerinin kırılacağını düşünmüştüm. Oysa pür dikkat onu izliyorduk, nasıl acısını bu kadar kolay dile getiriyordu? Öyle bir bağırdı ki yeniden, "Kızımı bana geri verin!" diye. Ben ona yaklaşmıştım o an.

Kampüsteki çocukları iteleyerek hemen önünde durdum. Saçları dağılmış, üzerindeki kıyafetleri buruşmuş, gözleri ise kan çanağına dönmüştü. Titreyen ellerini bana uzattı. Kolumdan yakaladığı gibi Eflin'nin öldüğü o zemine doğru çekti. Dizlerimin üzerine düşerken sertçe sıyrılan diz kapaklarımın acısını bile hissetmemiştim. Bu... bu durum acı vericiydi.

Sarı saçlarımı okşayarak gözlerime baktı. Sorularının cevabını bulmak ister gibi bir hâli vardı. Oysa ona verebilecek bir cevabım var mıydı? Bu lanet olasıca okulun her duvarına haykırarak söylediğim sözleri ona söyleyebilir miydim?

"Benim kızım neden öldü? Anne ben çok mutluyum, her zaman da öyle olacağım, diyen kızımı neden kara toprağa teslim ettim?"

Başımı iki yana salladım. Eflin'i tanımıyordum ama gözlerimin önünde intihar ettiğinde onu kurtarmaya çalışmıştım. Ama sadece çalışmıştım.

"Ben... çok üzgünüm." Bunları söylemem gerekti.

"Kızınız öldü... Bu hayattan kurtulmak istedi. Çünkü o," deyip sustum. Onu sakinleştirmem gerekiyordu. Ama içimden bir ses bunun beyhude olduğunu söylüyordu. Beyhudeydi; çünkü bir anne çocuğunu kaybetmişti. Hangi teselli yerini doldururdu ki?

KIRLANGIÇ FIRTINASI (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin