Ama tek hatırladığım acı değil yumuşak kollar ve sıcak bir bedendi. Beden kollar hala bir sanrı olup olmadığından emin değildim.
Bu kez uyandığımda kendimi oda da buldum. Ağrılarım olsa da dayanılmayacak gibi değildi.
İki gündür başıma gelenleri düşündüğümde talihsizlikler peşimi bırakmıyordu. Aslında bu birkaç haftadır başıma gelmeyen kalmamıştı. Resmen mıknatıslı felaket çeker olmuştum.
Pencereye baktığımda hava bugünün güzelliğini belli edercesina masmaviydi.
Kapı tıklatıp açıldığında içeriye giren Emel ve ona eşlik eden Esra Hanıma baktım.
"Uyanmışsın." diyerek gülümsedi. Bu başka zaman olsa saçma diyerek göz devireceğim bir olay olsa da şuan hiçte saçma değildi.
Biliyordum ki Emel'i bilgilendirmek için böyle bir cümle kurmuştu.
"Evet.." dediğimde pürüzlü çıkan sesim ile yüzümü buruşturup boğazımı temizledim. "Yeni uyandım." diyerek açıklama yaptım.
"Esra abla bizi biraz yalnız bırakabilir misin?" dedi Emel onu hemen yanıma getirdiği makyaj masasının pufuna oturdurken.
Karşlarım çatılsa da kendimi hafif zorlayıp oturdum.
"Rahat ol lütfen." dediğinde suratıma içten bir gülmümseme koydum.
Neden bilmiyordum ama Emel'i daha gördüğüm ilk dakikadan itibaren benimsemiş ve çok sevmiştim.
"Ben sadece iyi olup olmadığını merak ettim."
"İyiyim... Ölmedim işte." dediğimde kaşları çatılıp yanıma doğru ilerlemek için haraketlendiğinde onu durdurmek istesemden beni dinlemeyip yanıma gelmişti.
"Şştt... sakın bir daha ölüm kelimesini ağzına alma. Yaşa mutlu ol." diyerek elimi tuttuğunda içim sıcacık olurken göremeyeceğini bilsem de içtenlikle gülümsedim.
Çok iyi ve güzel bir kızdı. Eminim ki onun ile çok güzel bir akadaş olabilirdim. Ama bunu gerçekten istiyormuydum? Sonuçta herşey bir anlaşmadan ibaretti. ve ben altı ay sonra buradan def olup gidecektim.
Geriye dönmemek üzere...
....
Emel ile güzel bir sohbetten sonra zorla bana yemek yedirmiş ve ardındanda dinlenmem için beni tek başıma bırakmıştı.
Emel daha öncede düşündüğüm gibi sanki benim olmayan kız kardeşimdi.
Öyle tatlı ve öyle naif biriydi.İnce ruhlu düşünceli bir kişilikti. Bu yaşıma kadar ki arkadaşlarım ile bile bu kadar güzel iletişim kurduğumu bilmiyordum.
Düşünceler içinde geçen sürede kendimi uykuya bırakmıştım. Şu bir kaç günde bayılmak ve uyumakla geçirmişti.
Kendini sakatlamayıda eklemeyi unutma Nare.
Haklısın iç ses.
Bazen insanın kendini iç sesini dinlemesi gerekirmiş. Kendiyle tartışması delilik değil kendini tanımakmış. Ama biz iç sesim ile genellikle hep kavga ederdik.
Bizim iletişimizde böyle şekerim. Sen sakarlık yaparsın ben sana büyük bir zevk ile laf sokarım.
Alın işte iç sesim böyle biri işte.
"Nare?" iç sesim ile olan kavgamın içine dalan Efkan'ın sesi olmuştu.
Derin bir nefes alıp içeriye davet ettim. O kapıyı açarken üzerimde ki uyku sersemliği ile doğrulup sırtımı geriye yasladım.
Uyumak için direnen gözlerle Efkan'a bakarken onunda öylece durmuş beni izlediğini gördüm..
"Teşekkür ederim..." diyerek ben başladım konuşmaya zira kendisi konuşmak gibi bir eyleme geçmemiş. Beni ela gözlerinin içine çekmişti. Hala anlayamadığım bir göz rengindeydi gözleri.
Bazen ormanlar gibi yeşil bazen gece gibi siyah bazen hafif bir mavi..
"Ne içindi bu teşekkür." diyerek az önce kız kardeşinin oturduğu koltuğa oturmuştu.
"Merdivenlerden bir kez daha düşmeme izin vermediğin için." dedim utançla.
Sen utanırmıydın Nare!
Tamam bende şaşkınım iç ses...
Ben utanırmıydım ki!
Sonra Efkan o kadar güzel bir cümle kurdu ki ona o an tam tamına güvenmiştim. İnanmıştım. Ve biliyordum ki inanmıyorum desem bile içten içe hep ona inanacak ve güvenecektim.
Bazen bir cümle ile kazanırdınız güveni bazen ise bir bakışla kaybederdiniz güveninizi.
Ben bir cümle ile güvenmiştim. Ne yaşayacağımı bilmeden.
"Bundan sonra düşmene asla izin vermeyeceğim." demişti güvenimi bir cümle ile kazanan adam.
....
Efkan ile konuşmamızda babam ve annemin bir proje ile uğraştıklarını ve bu ihaleyi isteyen diğer bir şirketin bunu yapacaklarını... Yani babamı ve annemi tehtid edip onları ölüme sürüklemiş olmalarıydı.
Ben ne düşüneceğimi bilmesemde buna pekte inanasım gelmemişti. Neden peki beni Efkan'a geçici bir süre emanet etmek yerine evlilik istemişlerdi?
Senin beynin yandı Nare. Şanzımanlar basmıyor bir yat zıbar şöle bir kendine gel!
Ah ne düşüneceğimi ne yapacağımı bilmiyordum.
Galiba yatıp dinlenmek en doğrub karardı.Hey Nare! Ben ne diyorum...
Gözlerimi kapatırken uyku çoktan sarmıştı bedenimi ama bu huzurlu bir uyku değildi. Sanki dikenlerin üzerinde yatıyormuşçasına huzursuz ve mutsuz bir uykuydu.
Kabuslarla kan ter içinde uykumdan uyandığımda nefes nefese kalmıştım. Ne gibi bir rüya... Hayır hayır kabus gördüğümü dahi hatırlamazken kolumun sancısıda eklenmişti.
Sızlanarak inlediğimde Kapım hızla açılmış ve Efkan içeriye gelmişti. Loş ışık sayesinde yüzünü görebiliyordum.
Ama kolumun acısına o kadar odaklanmıştım ki başımda ki ağrıyı bile solda sıfır bırakmaya yetiyordu. Ama anlımdaki yara da kolumdaki ağrıyla yarışır cinstenti.
Ben inlememek için dudağımı dişlerken Efkan yanıma gelmişti bile.
"Ne oldu? İyi misin?" diye sorduğunda Kafamı olumlu anlamda sallasam da iyi olmadığımın farkındaydı.
Elini anlıma koyduğunda derin bir nefes aldı.
"Su.." diye mırıldandığımda yanı başımda duran sürahiden bir bardak su doldurup bana uzattı.
Kanan kana içtiğimi sandığım sudan iki yudum anca alabilmiştim.
"Kolun mu acıyor." diye sordu bu sefer ve ben kafamı olumlu şekilde sallayamamıştım bile.
"Tamam sakin ol akşam haplarını içtin mi?" diye sordu.
Ne çok soru sordun be adam! diye isyan etmek istesemde sadece evet diyebildim.
Çekmeceyi açıp hapları alıp içinden ağrı kesici ve başa bir hapı daha kutusundan çıkarırken gözlerimi kapatıp ağrılarımın dinmesi için kendimi teskin ediyordum.
Geçti Nare... Birazdan bütün ağrıların dinecek...
"Nare..." Efkan'ın sesi ile gözlerimi açıp ona döndüm. Elinde ki iki hapı alıp ağzıma attım. Su ile onları mideme yollarken hala kendi kendime konuşuyordum.
Geçti diyordum kendi kendime... Geçti bütün ağrıların dinecek birazdan.
Bu benim kendime her hasta olduğumda yaptığım bir şeydi... Ama başıma onca şey gelmişken oturupta kendime geçti Nare bitecek herşey dememiştim.
Şimdi bir baş ağrısı için kullanıyordum.
Hayat mı tuaftı yoksa tuaf olan bizmiydik?
....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pardon, Benimle Evlenir misin?
General FictionYaşlısın" "Küçüksün!" "Yaşlısın!!" diyerek burnumu havaya kaldırdım. O inatçı ise ben ondan daha çok inatçıydım. Bu yaptığım hareketle daha da yakınlaşmıştık birbirimize. Nefesi yüzümü yalayıp geçerken ben nefessizlikten boğuluyordum. "Ya sabır.." d...