MUL'UN GÜÇLERİ

21 11 15
                                    

Şaman Larsa, Kalde krallığında doksan sene yaşamış bir rüya yorumcusuydu. Oldukça güçlüydü krallıkta saygı gören bir hayatı vardı ancak kimsesiz öldü. Eşini erken yaşta kaybetmişti ,tek çocuğu Tanais ise güçlerinden dolayı onu terk etmişti.Larsa hayatı boyu çok acı çekmiş çok yalnız kalmıştı. Güçleri ona atalarından miras kalmıştı ve o da bunu taşımakla yükümlüydü

Şamanlık ergenliğe geçiş döneminde ortaya çıkardı. Gerçek üstü varlıklar görme,baş dönmeleri,ruhsal acılara mağruz kalma,insanlardan kendini soyutlama gibi davranışlar gösterirlerdi. Şaman olan birinin soyunda mutlaka başka bir şaman daha olması gerekirdi. Aynı Zena'nın soyundaki şamanın büyükannesi Larsa olması gibi.

Tanais yıllar boyunca annesinden hep korkmuştu. İnsanlar ona her zaman kötü bir büyücü veya bir cadı gözüyle bakmışlardı. O annesine inanmadı. Onun güçlerinden korktu. Ancak kendisine bile itiraf edemediği bir şey vardı. Tanais annesinin güçlerini kıskanmıştı. Şaman güçlerinin soydan geçtiğini biliyordu ancak kendisinde o nadide güçlerin olmaması onu öfkeye ve kine yönlendirdi.

Zena küçüklüğünden beri yalnız bir çocuktu. Toplumun içine karışamaz kendisini ifade edemezdi. Çocukken gördüğü rüyalar bir şamanın göreceği türden rüyalardı ve bu rüyaları ne zaman annesine anlatsa onun kötü yorumlarına maruz kalırdı. Zena yalnızlığının yanında bir de anne sevgisi olmadan büyümüş bir çocuktu. Çünkü tanais onun bir şaman olduğunu çok küçük yaşından itibaren biliyor ve annesine yaptığı gibi kızının da onun tabiriyle bir büyücü olmasını istemiyordu. Bu yüzden Tanais Zena'yı bu şeylerden hep uzak tutmak istemiş annesi ve Zena'yı hiç görüştürmemişti.

Ve Zena kendisinin bir mul yani yıldız soyundan gelen bir şaman olduğunu bilmeden yirmili yaşlarına kadar yaşamıştı. Şimdi o parlasa bile kendisinin ne olduğunu tam olarak öğrenemeyecekti.

*****

Attığı her adımdan geçmişe dönüyordu. Ne olduğunu keşfetme arzusu peşini bırakmıyordu. Siz hiç parçalanıyor gibi hissetiniz mi? Gereksiz ve aptal gibi, fazlalık gibi mesela veya unutulmayı, sevilmemeyi hak eder gibi hissettiniz mi? İşte Zena tüm bu duyguları içinde yaşıyordu. Yalnız büyümüştü. Kendi kendini büyütmüştü. Sevgisiz büyümüştü ve sevgisiz yaşamaya devam ediyordu. Annesi ona hep daha farklı davranmıştı. Dünyada hiçbir önemi ve faydası olmayan küçük bir böcekmiş gibi...

Hayatında her zaman bir şeyleri araması ve bulması gerekiyormuş gibi hissetmişti. Bir şey, adlandıramadığı bir şey, belki bir insan belki de farklı bir şey. Ama mutlaka bulması gerekiyor gibiydi. Tüm hayatı boyunca o şeyin gelmesini bekliyordu. Kim olduğunu, bu dünyada neden var olduğunu birçok insan gibi o da merak ediyordu. Ancak tüm bu düşünceler yalnız başına kaldığı odada gözyaşlarını bir türlü durduramadan karanlıkta otururken içinden geçirirdi." Tüm bunların bir anlamı olmalı."derdi her zaman. Gerçekten de öyleydi. Yirmi sene boyunca yaşadığı yalnızlığın, terk edilmişliğin, sevgisiz büyümenin mutlaka bir anlamı olmalıydı. O hep böyle düşünürdü.

Genç kız şimdi yine karanlıkta yatıyordu ancak bu sefer yumuşak yatağı yerine kuru ve sert bir zemine uzanmıştı. Yer soğuktu ve uyuduğu tüm bu zaman boyunca soğuk tenine ilmek ilmek işlenmişti. Yavaşça gözlerini açtı ve tavana baktı. Küflenmiş ve rutubetli bir yerdeydi. Başı ağrıyor, midesi bulanıyordu. Ruhu sanki bedeninden çekilmiş gibi güçsüz hissediyordu. Tüm bu güçsüzlüğüne rağmen zoraki yattığı yerden kalkmayı başardı.

En son ne olmuştu öyle. Festival alanındaydı sonra bir karmaşa çıkmıştı ve parlak bir ışık gördükten sonra zihni karanlığa gömülmüştü. O andan sonrası zihninde yoktu. Yavaşça yattığı yerden doğruldu ve karanlıkta yalnız başına olduğunu fark etti. Kimse yoktu. Yine yalnız kalmıştı. Bu iyi miydi kötü müydü bilmiyordu.

MULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin