KURT

17 9 11
                                    

"Onu gördüm. Uzun zaman sonra yeşil gözleri tekrar bana bakıyordu. Yine kurt şeklinde gelmişti bana ama bu sefer korkmadım ondan. Aylarca beklediğim bu anı kaçırmak istemedim ve yanına gittim. Yine aynı ormandaydık. Sırtı bana dönük bir kayanın üzerinde duruyordu. Gözleri yıldızlı gökyüzüne bakıyordu, sanki bir şey arıyormuş gibi. 'Merhaba.'dedim yavaşça ve derin nefesinin sesini duydum. Rüzgar siyah tüylerini okşuyordu. Adeta parlayan gözleri bana döndü. Yeşil gözler heyecanla bana bakıyordu. Yanıma geldi ve kocaman gövdesini saçlarıma değdirdi. Kollarımla onun yumuşak tüylerini sardım. Rüzgarın kokusu burnuma geldi ve huzuru hissettim. Gözlerimi kapattım ve ona ait olma hissine bıraktım kendimi. Bir kurtun kollarında bulmuştum huzuru ve bunu aylarca beklemiş nihayet bugün aradığıma kavuşmuştum. Uzunca bir süre öyle kaldık. Gözlerimi açtığımda ise benden birkaç yaş daha büyük duran bir genç duruyordu. Yeşil gözleri yüzüme çok yakındı. Nefesi tenimi okşuyordu. Ona baktım, ellerimi siyah saçlarına daldırdım. Saçlarını parmak uçlarımda hissetmek istedim. 'Neredesin?'diye fısıldadı kulağıma doğru. Nerede olduğumu söyleyemedim. Ağzımı açtığım anda hava adeta sesimi yutuyordu. Konuşmama izin verilmiyordu. Üzülerek ona baktım. Konuşamadığımı anlamıştı. Ben üzüntüyle yüzümü aşağı eğmişken o elleriyle çenemi tuttu ve üzüntüden düşen yüzümü yukarı kaldırdı. Gözleri gözlerimle buluştu 'Seni bulacağım.'dedi ve yanağıma hafif bir öpücük kondurdu. Onun dudaklarının tenime değmesiyle gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldü. Ona ait olmak istiyordum ancak kim olduğunu ve nerede olduğunu bile bilmiyordum. Ona ihtiyacım vardı."

*****

Hapishaneden çıkarken kimse onu görmemişti. Mahzenden yukarı çıkan merdiveni hızlıca tırmandı. İkide bir etrafı kolaçan ediyor biri onu görmesin diye içinden dua ediyordu. Gardiyan ikna olup kelepçeleri çıkarttığında oldukça şaşırmıştı. Güçlerini ilk defa bilinçli kullanıyordu, bu kendisini daha güvende ve daha cesaretli hissettirmişti.

Zena kelepçeleri çıkartmayı ikna ettikten sonra gardiyanın üzerindeki pelerini de almıştı. Ne olursa olsun kamufle olmalı ve buradan çıkmalıydı.

Sarayın ana koridorlarına geldiğinde birkaç tane muhafız gördü. Her şey normalmiş gibi pelerini yerde sürtünerek yürümeye devam etti. Kimse onu durdurmadı. Birkaç muhafız ona baktıysa da onu mesleğe yeni başlamış bir asker sandılar.

Zena'nın ince bedeni pelerinin arasında kaybolmuştu. Genç kız telaşlı adımlarla yürüyordu. Bir çıkış bulduğunda kendini sarayın dışına attı. Nereye gideceğini ve nasıl kaçacağını bilmiyordu. Her şey çok hızlı gelişmişti ve plan yapmaya yeterince zamanı olmamıştı.

Dışarıya açılan kapı ahırlara giden kapıydı. Zena böyle bir fırsatı karşısına çıkarttığı için tanrıya teşekkür etti. Hızlı adımlarla ahırlara yöneldi. Kendinden emin bir şekilde kahverengi bir atı eyerleyen seyise doğru yürüdü. Aklına ilk gelen şeyi sert bir tavır takınarak seyise söyledi: "Kral Zu'nun emri var batıya bir mektup ulaştırmam lazım ve bir ata ihtiyacım var."

Seyis önce ona baktı. Genç bir kız vardı karşısında. Kral Zu'nun böyle tecrübesiz görünen çelimsiz bir kıza mektup bile taşıttırmayacağını düşündü. Hafifçe sırıttı ve "Bence senin at dışında bir şeye ihtiyacın var."dedi. Zena onun niyetini anlamıştı, atı vermeyecekti. Belki onu şikayet bile edebilirdi.

"Bana inanmıyorsun ama önce bir gözlerime bak ve doğru söyleyip söylemediğimi anla."dedi genç kız. Seyis onun gözlerine baktığında Zena'nın zihnine hapsoldu. Zena onu kilitlemeyi başarmıştı. Bedenin ötesini,ruhunu tekrar görmüş ve ikna edebilmeyi başarmıştı. Seyis ona kilitlenmiş bir şekilde bakarken Zena "İyi atlardan birini ver ve bunun hakkında kimseyle konuşma."dedi. Seyis "Hemen hanımefendi."diyerek yeni eyerlediği kahverengi atı Zena'ya verdi. Zena yine başarmıştı ve bu sefer daha kolay yapmıştı. Her yaptığında daha da kolaylaşacaktı.

MULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin