Medyadaki karakter temsilidir.
Kurguda yer alan her şey benim hayal gücümün ürünüdür. Küçük bir hatırlatma. ♡
İyi okumalar🥰
•
•
•
•
•
•
•Ocak, 2023 / İstanbul
Tuzaklarla dolu bir dünyada yaşıyorduk. Döndüğümüz her sokak farklı bir tehdide ev sahipliği yapıyordu, geri adım atmamıza fırsat kalmadan birileri bileğimizden tutuyor ve kendimizi dipsiz bir kuyudan aşağı süzülürken buluyorduk. Çıkarlar çatışıyordu ve her zaman bir kazanan olmuyordu. Ancak birileri mutlaka kaybediyordu.
Dünyaya kazanmaya geldiğimi düşünerek büyütülmüştüm, her savaşın mutlak bir sonucu bulunduğu ve tuzakları yalnızca kendimin kurabileceği öğretilmişti bana lâkin gerçek savaş alanına adım attığınızda bildiğiniz her şeyin birer yalandan ibaret olduğunu kendi gözlerinizle görüyordunuz. Savaşlar hep olurdu, hep de olacaktı ancak kazanan hep siz olmayacaktınız. Galibiyeti coşkuyla selamladığınız kadar yenilgiye de kucak açacaktınız. Başka yolu yoktu. Ölmek yahut savaşmak.
Diğerlerinin aksine yenilgiyi kabullenen biri olamadım. Özellikle hayatımın iplerini kendi ellerime geçirmeyi başardığım anda, kazanmak dışında başka bir düşüncenin varlığını dahi aklıma getirmedim. Ben en büyük savaşı vermiş ve Kara Vâris'i yenmiştim. Sağ kurtulamayacağım hiçbir muharebe olamazdı, tıpkı şu anki gibi.
Bulunduğumuz geniş salon karanlığa tutsak olalı belki iki dakika geçmiş, belki de geçmemişti. Zaman kavramının anlamını yitirdiği o anlarda kulaklığımın diğer ucundan herkesin durmaksızın bana seslendiğini işitiyor fakat zihnimin içinde dönen onlarca çark yüzünden herhangi bir şey söyleyemiyordum. Adımlarım benden izinsiz çoktan koridora çıkan merdivenlere yönelmişti bile, bütün salonda sinir bozucu bir uğultu vardı ancak yine de eğildim ve her ihtimale karşı ayağımdaki topuklu ayakkabıları çıkartıp bir köşeye fırlattım. Çok ses çıkarmalarının yanında sağlam adımlar atmama da mani oluyorlardı.
Zaten az ve kısa olan merdivenleri tamamladığım esnada koşuşturmaya benzeyen sesler ulaşmıştı kulaklarıma, yakınımda değillerdi fakat olmayacakları anlamına gelmiyordu. Anlayabildiğim kadarıyla ikiden fazla kişilerdi, tahminen beş olduğunu düşünüyordum. Belli bir yere vardıklarında birden durdular ve ben de sırtımı koridorun duvarına yaslayarak salondan uzaklaşmaya başladım. Elimle duvarı kontrol ederek mutfağa giden tarafa doğru ilerlemeyi sürdürdüm, içeri girdiğim yerden çıkmayı planlıyordum.
"Karlos, Tugay!" diyen Çağla'nın sesi duyuldu kulaklıktan, nefes nefese oluşu kaşlarımın çatılmasını sağlarken olduğum yerde durdum. "Peşimde birileri var! Mutfaktayım- Ah!"
Acıyla inlemesi sözlerini yarıda keserken Tugay ile Karlos'un aynı anda Çağla'ya seslendiklerini ve ne olduğunu sorduklarını duymuştum, Egemen ve Kandemir'in de bir şeyler söylediklerini işitiyordum ancak o sırada bir vicdan muhakemesi yaşamaktaydım. Mutfak sadece on adım önümdeydi, Karlos'la Tugay buraya varana dek ben çoktan Çağla'ya yardım etmiş olabilirdim. Ya da kendimi belanın tam ortasına atmaz ve bir yere saklanırdım.
Kararımı vermem yalnızca birkaç saniye sürdü. Ay ışığının ulaştığı mutfak girişini görebiliyordum, birkaç adımda aradaki mesafeyi tamamladığım gibi üç adama tek başına karşı koymaya çalışan Çağla'yı görmüştüm. Elbisemin altına gizlenmiş olan bıçakların ikisini de aldım ve beni fark etmemeleri için gizlenerek o tarafa doğru ilerledim. Çağla aralarından birini elindeki, büyük bir kepçe olduğunu düşündüğüm şeyle bayıltmayı başarmıştı ancak diğerlerine artık yetişemiyordu zira yüzü bana dönük olan adam, çoktan durması için silahını çıkarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜKÜM
AksiYer yarıldı, tüm düşmanlar dışarıya salındı. Gök haykırdı, bir ferman imzalandı. Gece karası bakışların sahibi, artık kurtluğun düştüğünü anladı. Birkaç dakika boyunca yalnızca kopacak fırtınaları düşündü Kara, daha sonra, uzun süre evvel zihnine u...