4. ZAMANIN PUSULASI

6 0 0
                                    


Ölüme inat yarışan motor sürücüsü gibi hissediyorum kendimi. Hiçbir şey umrunda olmayan, Ölüm korkusunu adrenalin ile bastıran bir motorcu... Sadece saçlarımın rüzgarla birlikte uçuşmasını, Damarlarıma kadar hissettiğim adrenalinle yüzümde bir tebessüm oluşmasını istiyordum. Fakat Annem ölünce, hayat tâbiri caizse bana kıçını açıp gülmüştü. İşte o zaman tek umursadığım şey ölüm olmuştu. Meğersem ne büyük bir kelimeymiş, ölüm...
Annem gitmişti ve ben bitmiştim.

Güvendiğim tek dal kırıldı ve ben bir çukura gömülmüştüm.

Şimdi o çukurda Melissayı dinliyordum. Ne anlatıyordu? Annemin bir yalancı olduğunu söylüyordu? Benden gerçekleri saklamıştı Annem, öyle mi? Babam yaşıyordu ve özel güçleri olan masum insanları öldürdüğünü söylüyordu?

Kafamı iki yana salladım. Ben buna inanamazdım. Çünkü annem bana hiç yalan söylemezdi.

Ya ben öyle sanıyorsam? Annemin yalan söylediğini ya da söylemediğini nerden anlayacaktım?

Melissa babamın yaşadığını söyledi. Üstüne üstlük kötü biri olduğunu söylüyordu. Hakikatten Melissa ne anlatıyordu bana? Hisselerime güvenmek istedim. Ama onlara ulaşamadım.

Ben anneme güveniyordum. Ve annem bana asla yalan söylemezdi. Melissa'nın amacı neydi bilmiyordum ama annem bana yalan söylemezdi! Yalan söyleyen bir insan neden kızına dürüst olması gerektiğini küçüklükten beri öğretir ki?

Ne derdi annem?

'Yalan bir hastalıktır, kızım. Hayatına hastalığı dahil etme. Bu hayatta dürüst olmak seni hep birkaç adım ilerletir. Anladın mı, küçük kızım?"

Güldüm. Yüzümde çok hafif bir tebessüm oldu. Bana yalan söylüyor. Melissa annemin çok güçlü biri olduğunu söylemişti. Ya annemi kıskanıp annemi yalancı biri olarak göstermek istiyorsa? Anneme böyle bir ihaneti asla yapmayacaktım.

Yere diktiğim bakışlarımı kaldırdım. Melissa ve ikizler bana dikkatle bakıyorlardı. Tepki vermemi istiyor gibiydiler. Zeyna simgesinin olduğu kolumda çok hafif bir sızı başlamıştı. Kolumu hafifçe kaşıdım.

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Babam yaşıyordu ve o kötü biri öyle mi?" Diye sordum.

Melissa ifadesini bozmadan ciddiyetle kafasını salladı. İkizlere döndü bakışlarım. Yüzlerini süzdüm. Bir işaret istiyordum. Melissanın yalan söylemediğine dair bir işaret. O işareti alamadım ama yalandı! Bakışlarım tekrar Melissa'ya döndü. Sinirim bozulmuştu, büyük bir kahkaha patlattım. "Melissa," dedim alayla. Kafamı iki yana sallayarak dudağımı yaladım. Beni kandırmak için daha iyi bir bahane uydurmalıydı. Bana kanıt göstermeliydi. Burada oturup yalanları dinlemeye mi geldim ben?

Öfkem yine kendini belli etti, Zeyna simgesinin olduğu, sol kolumla önümdeki sehpaya sertçe vurdum. "Melissa!" Diye bağırdım. Tahta sehpadan çıtırtı sesi geldi. Beklenmedik ölüm öfke getirir. Beklenmedik yalan, ölüm getirir.

Sesim o kadar gür çıkmıştı ki ikizler ve Melissa'nın yüzünün bembeyaz olduğunu gördüm. Yerin sallandığını hissettim. "Beni bu siktiğimin tımarhanesine getirdin. Tamam. Beni iki yüz altmış üç kişiyle karşı karşıya getirdin. Buna da tamam. Şimdi bana yalanlarını mı anlatıyorsun?!" Diye bağırdığımda Melissa ile bakışıyordum. Bana gözlerini hafif açarak baktı, kaşları havaya kalktı. Gözlerindeki şaşkınlıkla beraber sertçe yutkundu. Yüzü beyazlamıştı. Benden böyle bir tepki beklemiyor gibiydi. Ve o an bir şey oldu. Ben ne olduğunu anlamadan yanımda oturan ikizler bir anda ayağı kalkıp yüzüme doğru bağırdılar:

"Melissa'ya bağırma!" Sesleri o kadar yüksek çıkmıştı ki ne olduğunu anlamadım. Kükremişlerdi... Evet, evet kükremişlerdi! Sarsıldığımı hissettim.

HEVAR- İLK YAKARIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin