Fourty nine

4 0 0
                                    

Zoey ile konuştuktan sonra neler yapabileceğimi düşündüm. İkimiz de yaz boyunca tam zamanlı olarak çalışabilirdik ancak bu Zoey'nin okulunun birinci yılını bile karşılamaya yetmezdi. İnterneti alt üst ederek alabileceği burslara baktım.

Sonunda bir tanesi gözüme çarptı. Arizona'daki bir müzisyen yeterince iyi olduğunu düşündüğü sanatçıların eğitimini karşılıyordu. Zoey'nin piyano çaldığını biliyordum, yalnızca ne kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Konuyu iyice araştırmak ise beni üzdü çünkü adam gerçekten en iyilere bu fırsatı vermek istiyordu ve ben bunca zamandır Zoey'nin çaldığını bir kez bile duymamıştım.

Nefesimi ses çıkarmaktan korkuyormuş gibi ağır ağır bıraktım ve bilgisayarımın kapağını indirdim. Birkaç saat öncesine kadar sıradan bir perşembe akşamı geçiriyordum. Ardından ise önce beni mutluluktan havalara uçuran bir şey se ardından da yatağıma kapaklanıp sabaha kadar öylece kalmayı istememe sebep olan iki şey olmuştu. 

Her şeye rağmen bunu annemle paylaşmak istedim. Babamın nerede olduğunu bilmiyordum ama annemin televizyonun karşısında olduğuna emindim. Odamdan çıktım ve kapıyı sessizce çektim. Ardından sallanarak merdivenleri indim. Annem tahmin ettiğim yerde üzerindeki bir örtüyle boş boş televizyona bakıyordu. 

''Anne.''

Kafasını kaldırarak yüzüme baktı. Yanına doğru adımladım ve iki kişilik koltukta ondan geriye kalan boşluğa oturdum. ''Başardım'' dedim. ''İstediğim üniversiteye kabul edildim.'' 

Annemin ne dediğimi anlayabilmesi birkaç saniyeden fazlayı buldu. Sonunda gözünde biriken yaşlarla titrek elini bana doğru uzattı. Yapacağı şeyi bekledim. Eli kafamın üstüne yerleşti ve sakince saçlarımı düzeltmeye başladı. Aslında kafamı okşuyor gibiydi. 

''Tabii ki başardın.'' diye fısıldadı.

Kafamı göğsüne yasladım. Annemin diğer kolu beni sararken eli saçlarımı okşamaya devam etti. 

''Benim güzel oğlum. Tabii ki başardın.''

Neden bilmiyorum ama ağlamaya başladım. Annem beni bırakana kadar dakikalarca sarsılarak ağladım. 

Annem neden ağladığımı sormadı, beni teselli etmeye çalışmadı.  Sonunda muhtemelen aldığı ilaçlar yüzünden uyuyakaldı, ben de rahatça ağlayabilmek için odama çıktım.

***

Ertesi gün Zoey sözünde durdu ve benim adıma çok sevindi. Birlikte pek de fena olmayan bir restorana gittik ve geceyi  büyükannesinin olmadığı evlerinde geçirdik. Ben ise onun için ne yapabileceğimizi düşünüyordum. Piyano konusunu ona açtım ama bu konuda pek ümitli değildi. Bu evdeki piyanosu büyükannesinin odasındaydı ve pratik yapmak için haftada en fazla dört gün çalabiliyordu.

Yani durum pek iç açıcı değildi...Cumartesine kadar.

Cumartesi günü her şeyi değiştirecek bir şey yaşandı ve Tanrının bizim için planları olduğuna emin oldum.

Annem üç yılın sonunda benimle düzgünce konuşmaya karar verdi. Beni koltukta karşısına oturttu ve doğduğumuz günden beri Coco ve benim için ayrı ayrı nasıl üniversite birikimi yaptıklarını anlattı. Burs almasak da ikimizin de üniversiteye gideceğinden emin olmak istemişlerdi. 

Coco artık burada olmadığı için annem onun payını bağışlamaya karar vermişti. Böylece o gidemese de başka biri onun yerine üniversiteye gidebilecekti. Benim ise üstüme düşen paya artık ihtiyacım yoktu çünkü bursum vardı. Bu da tek bir anlama geliyordu.

Zoey'nin üniversitesini ödeyebilecek paraya sahiptik. 


bu kitap özünde bir texting olduğu için günlük olayları kısa tutmaya çalışıyorum, o yüzden bu kısımlar yüzeysel gelebilir. <3


BLACK ROSE - Ruel textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin