Thirty eight

24 2 22
                                    

Ruel: güüüüünayyyydınnnnn

Ruel: hadi ama

Ruel: bu saatte nasıl uyursun

Mia: Saat sabaha karşı dört Rue

Mia: Uyanmam için hala iki buçuk saat var

Ruel: bugün değil

Ruel: kalkıp giyinmen için yarım saatin var.  Dört buçukta seni alacağım

Mia: ne?

Mia: Nereye gideceğiz

Ruel: güneşin doğumunu izlemeye

Mia: Skye'ı okula kim götürecek peki?

Ruel: çok fazla soru soruyorsun, zamanında döneceğiz

Ruel: sen sadece acele et

***

Annemin eski arabasını aldım. Birkaç gün önce babamı arabayı tamir ettirmeye ikna etmiştim. Zor olmuştu ama yüzüne benimle ilgilenmediğini söylemiştim ve en azından bunu yapmalıydı.

Nihayet dün akşamüstü arabayı tamirciden almıştım ve Zoey ile güzel zaman geçirmek için kullanacaktım. Zoey'yi yemeğe çıkararak ondan benimle sevgili olmasını istememin üzerinden sadece bir hafta kadar geçmişti. Ve okul dışında buluşmak için zamanımız olmadığı için bu mini buluşma fikri aklıma gelmişti.

Arabayı Zoey'nin büyükannesinin evinin önüne park ettiğimde dördü otuz iki geçiyordu. Zoey'nin siyah bir kot ve siyah montuyla kapıda gözükmesi 4.35'i bulmuştu.

"Günaydın!" Dedim arabaya bindiğinde.

"Günaydın demek için çok erken Rue, şu an iyi geceler demek için daha iyi bir zaman." Uzanıp emniyet kemerini taktı. Huysuzluk ediyordu ama saklayamadığı sırıtması burada olmaktan memnun olduğunu ele veriyordu.

"Şimdi arkana yaslan kızım ve anın tadını çıkar."

Yerinde kıpırdandı. "Bu araba da nereden çıktı?"

Kafamı bir saniyeliğine ona çevirdim. "Annemin arabası."

"Onu biliyorum da bozuk değil miydi?"

Kaşlarımı çattım. "Bu kadar şeyi nereden biliyorsun böyle?"

"Dersime iyi çalıştım, yeterince zamanım vardı."

"Bir sapığım var, cidden bir sapığım var." derken kıkırdıyordum ve o da bana katıldı.

***

Geldiğimiz yer göletin kenarıydı. Dün akşam hazırladığım yerde ateşi yakmaya giriştim. Zoey sanki inanamıyor gibiydi.

Ardından arabanın arkasına koyduğum katlanabilir sandalyeleri ateşe bakacak şekilde yan yana konumlandırdım. Ateş iyice tutuşana  kadar arabadan her şeyi indirmiştim bu sırada Zoey de sandalyede oturmuş ısınıyordu. Kış olmasına ve sabaha karşı olmasına rağmen hava o kadar da soğuk değildi.

Sonunda yan yana oturduk ve güneş doğana kadar sandviçlerimizi yiyerek meyve sularımızı içtik. Şahane bir menü değildi ama birlikte oturuyorduk işte, iki yıl sonra arkadaştan çok daha fazlası olarak.

Sandviçlerimiz biteli birkaç dakika oluyordu ki Zoey beklemediğim bir şey yaptı. Ayağa kalktı ve montunu çıkardı, ardından da kazağını.

"Birlikte yüzecektik ve gelmemiştin hatırlıyor musun?"

"Evet, gelmeyeceğini söylemiştin hatırlıyor musun?"

"Evet ama şimdi geldim işte."

Ben ne yaptığını yeni anlamıştım ki botlarını çıkardı ve pantolonunu çıkarmaya girişti.

"Hadi Rue ne bekliyorsun!"

Kafamı salladım ve gözlerimi vücudundan çekip kendi üstüme indirdim. Ardından üstümdeki montu attım. Üzerimdeki eşyaları bir bir çıkarıp ateşten uzak bir köşeye fırlatırken Zoey krılmak üzere olan kısacık iskelenin ucuna gitmişti. Hamlemi yapmamın zamanıydı.

Koşarak üstüne gitmeye başladım, ne yapacağımı anladığında çığlık atmaya başladı ama çok geç kalmıştı. Kendisini belinden yakaladım ve ikimizin de buz gibi suya gömülmesine neden oldum. Suyun altındaki bir saniyelik sessizlikten sonra kafam yüzeye çıktığımda Zoey'nin kahkahası kulaklarımı doldurdu. İşte bu iyi hissettiriyordu.

"Su o kadar da soğuk değilmiş" dedi ama dişlerinin takırdaması o kadar şiddetliydi ki cümleyi anlamak  için biraz düşünmem gerekti.

"Kayaya kadar yarış yaparsak ısınabiliriz." diyerek göz kırptım ona. Sadece dört metre kadar ilerimizde olan kayaya baktı.

"Cidden mi?"

"Üçe kadar sayacağım, kayaya en son gelen...kayaya en son gelen ne yapsın bilmiyorum."

"Orada karar verebiliriz." Dedi ve üçe kadar saymam için kafasıyla işaret etti. Henüz iki demiştim ki Zoey öne atıldı ve kulaç atmaya başladı, beni şaşırttığı için arkasında kaldım ve ondan sonra kayaya ulaşabildim.

Kaya büyük değildi ve ikimizin bir eli de üzerindeydi. Zoey birinci olduğu için kahkaha atmaya başladı.

"Ödülüme karar vermeliyim."

"Hayır bu sayılmaz! Hile yaptın!" kızgın bir sesle söylemeye çalışıyordum ama o gülerken ben nasıl ciddi kalkabilirdim ki?

Ayak parmaklarım zemine ancak değiyordu yani Zoey'nin su üzerinde durmak için çaba harcaması gerekiyordu. Uzanarak kolunu tuttum ve onu kendime çektim, buz gibi suyun dalgalanmasına sebep olarak bana yaklaştı. Bacakları belime dolandı ve kolları da boynuma.

İşte şimdi su o kadar da soğuk değildi. Alınlarımız birbirine değdi ve nefeslerimiz birbirinin yüzünü ısıtmaya başladı. Uzanarak öptüm onu. Dudakları dudaklarımın arasına öyle iyi yerleşiyordu ki her seferinde yaratıcının ikimizi ikimiz için yarattığından emin oluyordum.

"Ödülüm..." dedi Zoey fısıldayarak. "Ödülüm sensin."

Ardından dudaklarını benimkilerin üzerine kapattı.

BLACK ROSE - Ruel textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin