Eve geri döndüğümüzde akşam yemeğini hazırladık. Çok zor olmadı çünkü buzluktaki tavuk kanatlarını ısıtmam oldukça kısa sürdü. Zoey de biraz patates kızarttı ve yemeğimizin ne kadar sağlıksız olduğu konusunda konuşmama kararı aldık.
Yemeği yerken Skye, ona aldığım yapbozu hep birlikte yapmamızı istediğini söyledi. Böylece yemeğimizi yeyip etrafı topladıktan sonra yapbozu yapmak için salonun ortasında üç kişilik bir halka oluşturduk.
Dikkat etmeden aldığım yapboz 500 parçalıydı yani Skye'ın tek başına yapması mümkün değildi. Hep birlikte yapmaya başladık ve gece boyunca konuşup gülüşerek yapbozu tamamlamaya çalıştık. Bu konularda çok beceriksizdim ve yanlış parçaları yanlış yerlere oturtmaya çalışmam Zoey'nin ve Skye'ın gülmesine sebep oluyordu. Bu durum beni de eğlendiriyordu.
Bütün gece uğraşsak da yapbozun yarısını bile tamamlayamadık. Zaten Skye erkenden uyuyakalmıştı. Zoey ve ben de konuşmaktan yapboza dikkat edemiyorduk. Sonunda saat geceyarısını biraz geçtiğinde uyumaya karar verdik. Skye'ı kucakladım ve üst kata odasına çıkardım. Küçük bir odası vardı; içinde bir yatak, bir masa, bir dolap dışında eşya olmamasına rağmen ortada oldukça az yer kalıyordu. Zoey Skye'ın üstünü örttü ve odasının ışığını kapattı. Ardından hemen yandaki odaya, Zoey'nin odasına girdik. Skye'ın odasından biraz büyüktü. Kapının karşısında pencere vardı ve pencerenin önüne paralel gelecek şekilde de ikili bir yatak. Yatağın ayak ucunda bir çalışma masası ve duvarda çalışma notları...Birçok not vardı. Kapının sağ tarafında bir kitaplık ve az ileride dolabının kapısı...Küçük ama hayat dolu bir odaydı. İçeri girdiğim gibi Zoey'yi hissedebiliyordum, her yer ona kokuyordu. Zambak ve nilüfer gibi...Biraz da yumuşatıcı. Çiçekleri çok bildiğimden değil de, Coco'nun parfümlerinden biliyordum bu kokuları.
İçeri adımımı attım ve masanın yanındaki sırt çantamı aldım. İçinde daha rahat eşyalar vardı. Çantadan pijama altımı çıkarmıştım ve Zoey'ye burada giyinmemin sorun olup olmayacağını soracaktım ki gözüme kendisi takıldı.
Ben mi oyalanıyordum Zoey mi çok hızlıydı bilmiyorum ama iç çamaşırlarıydı ve altına pijama altını geçiriyordu.
Ne olduğunu düşünmeden elimdeki çantayı yere attım, erkekler...biraz böyledir. Zoey ona yaklaştığımı henüz anlamıştı ki dudaklarımı dudaklarıyla birleştirdim. Karşılık vermeye başlaması çok sürmedi. Sanki birbirimizi özlüyorduk, birlikteyken bile birbirimizi özlüyorduk.
Zoey'yi kaldırarak bacaklarını belime dolamasını sağladım. Ardından yatağa ilerledim ve onu nazikçe yatağa bıraktım. Dudaklarımız birkaç milisaniyeliğine ayrılıyor ve hemen birleşiyorlar gibiydi. Sanki dudaklarımızın buluşmaya ihtiyaçları vardı. Geri çekildim ve üzerindeki tişörtü bir çırpıda kafamdan attım. Dudaklarımız tekrar birleşti ardından ayrıldılar çünkü benimkiler Zoey'nin çenesine ve oradan boyuna ilerliyorlardı.
Birkaç saniyenin sonunda kafamı kaldırdım ve Zoey'nin gözlerine izin için baktım. Hiçbir şey demedi ve elini pantolonuma uzattı.
Almak istediğim cevap buydu işte.
***
Saat gece ikiye yaklaşırken Zoey'nin yanağı çıplak göğsümdeydi ve saçları tenimi gıdıklıyordu. Rastgele bir şeylerden bahsediyorduk.
Okuldan, ailelerimizden ve planlarımızdan...Zoey umutsuzca konuşuyordu ama gelecek hakkında iyi şeyler düşünmek istiyordu, mucize olmasını bekliyordu ki aklındaki planlarını gerçekleştirebilsin. Ona söylemedim ama ikimiz için bir planım vardı.
Çünkü tanrı bizi birlikte olmak için yaratmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK ROSE - Ruel texting
FanfictionRuel: Mia, bana bir iyilik yapabilir misin? Mia: Tabii, söylemen yeter Ruel: ne olur benden vazgeçme 21.01.2020