45

1.7K 166 43
                                    


45

21.02.2019

Bir an durmak ve biraz geriye gitmek istiyordum. Kafamın içinde bir video teybin geriye sarılma sesini neredeyse duyabiliyordum. Derinlerden yaklaşan ama gittikçe yükselen ve hızlanan bir ses. Mümkün olsaydı her şeyi başa sarardım.

En başa.

Mümkün olsaydı her şeye engel olurdum. Kazaya, yıkılışa, yangına, ölüme.

Kendime.

En çok da kendime.

İki gündür okula gitmiyordum. Evi bırakın, mecbur kalmadıkça odamdan dışarı bile adım atmıyordum. Yanımdaki Bay Bahtsız Boz Ayı üzgün görünüyordu, ben de suçlu hissediyordum. Ali'yi hak etmiyordum, onun bana hediye almasını hak etmiyordum. Günhan'ın beni düşünmesini de hak etmiyordum. Sinem gelip odama abur cubur yığmıştı. Onun gibi iyi yürekli bir arkadaşı da hak ettiğimi hiç sanmıyordum.

Ani bir atakla Sinem'in getirdiği her şeyi yemiş, bir yandan da ağlamıştım. Kafamın içindeki sesler hâlâ devam ediyordu. Ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Hayatımın kontrolü elimde değildi, bir anda her şey kontrolümden çıkmıştı. Gerçi hayatım zaten çoktan kaymamış mıydı?

Midem tüm o yediklerimi kaldıramadı. Uzun zamandır çok az yiyordum, yeme bozukluğunu aşabilmiş değildim. Banyoda klozetin önünde istifra ederken banyo kapısının arkasında halam ve eniştemin fısıldaştığını duyabiliyordum.

"Hastaneye götürsek mi?" diye soruyordu eniştem.

"Bir de ona mı masraf yapalım?"

"Ya ölür de başımıza kalırsa?"

"Hiçbir şey olmaz ona, bizi öldürür yine de yaşar, o cadı."

"Şşşt, duyacak."

"Duyarsa duysun."

Duyduğumu belirtircesine öksürdüm, ardından biraz daha istifra ettim.

Ani bir şekilde fikir değiştiren halam, "Götürsek mi acaba ya?" diye sordu enişteme. Birden insafa mı gelmişti yoksa aklında başka bir şey mi vardı bilmiyordum. Bazen halam çok iyi davranıyordu, bazen de çok zalim oluyordu; sabah kalktığında bugün hangisi olacağını kestiremiyordum.

Sifonu çekip elimi yüzümü yıkadım ve banyo kapısını aniden açtım. Az ötede dikilen halamla enişteme, "Gerek yok, başınıza kalmam," deyip odama geri döndüm.

Aslında bu konuda da kendimi suçlu hissettiğim oluyordu fakat bir yandan da halamların beni böyle hissetmeye ittiklerini düşünmüyor değildim. Onlara yük mü oluyordum? Muhtemelen. Ama bana bakmalarını onlardan ben mi istemiştim? Hayır. Almanya'dan buraya kaçmıştım, doğru ama beni evlerine almak zorunda değillerdi. Neyse ki neredeyse on sekizdim. Yakında bir veliye ihtiyaç duymayacaktım ve ailemden kalan parayı kullanabilecektim.

Parayı düşünmek de ayrı bir suçluluk sebebimdi. Söyledikleri gibi her şeyden ben sorumluysam bu parayı kullanmaya ne hakkım vardı ki?

Saati öğrenmek için telefona uzandım, defalarca kez kilit tuşuna basmama rağmen ekran aydınlanmadı. Epeydir telefona bakmadığımı şaşırarak fark ettim. Bildirimlerden en sonunda şarjı bitmiş olmalıydı. Telefonu şarja takıp biraz dolmasını bekledikten sonra telefonu açtım. Saatin kaç olduğunu görünce halam ve eniştemin neden beni hastaneye götürmeyi tartıştıkları açıklığa kavuştu. Saat gece ikiyi geçiyordu ve ben bu saatte kusuyordum. Telefon kendine gelip de internete bağlanınca bildirimler de aniden yığılmaya başladı.

Derin bir nefes aldım ve kararımı da o an verdim. Şu hayatta en çok önem verdiğim üç kişiye tek tek mesaj attım.

Bir hikayem var. Eğer dinlemek isterseniz.

-Umut

Umut Seansları | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin