11. Bölüm (Huzur)

555 50 10
                                    

Kendi bedenime vermek istediğim zararlara ulaşamadan beni ele geçiren korkularım olmasaydı, belki de şu an keş tabirini her şeyiyle kendinde barındıran bir kimliğe bürünecektim. Korkularını hedeflerinden uzak tutan insanlara olan hayranlığımı gizleyemezdim, onlar benim dünyadaki özendiğim ama bir türlü benzeyemediğim kişiliklerdi. Hiçbir zaman onlar gibi olamayışımın ruhumdaki darbeleri büyüktü. Yine de, kendime zarar vermek konusunda bu kadar istekliyken, içimden bir ses bunu bir gün başaracağımı söylüyordu. Çünkü mantıklı düşünülürse, benim gibi birisi için bu gerekliydi. 

Hele ki bir canlıya zarar vermenin ne kadar da basit olduğunu şimdi kendi gözlerimle görürken, bunun o kadar da zor olmadığını öğrenmiş oluyordum. Dudaklarından, kaşından ve burnundan akan kanların kapladığı yüzüyle bana kaçıncı kez ruhumdan bir parça hatırlatıyordu acaba? 

Canının ne kadar yandığını konusunda her ne kadar düşünmek istemesem de, kara bir bulut misali düşmüştü tam zihnimin ortasına. Biliyordum, şu an canı çok yanıyordu. Burnu ne kadar sızlıyordur kim bilir, dudaklarında açılan patlaklar havayla birleşince yakmış mıdır orayı? Peki ya kaşlarından süzülen kanın olduğu kısım kaşınıyor mudur? Kaşınsa bile elini nasıl götürecekti ki oraya? Şu an vücuduna saplanmak üzere olan bıçaktan kendini korumalıydı. 

Evet, bıçak. Benim yüzümden ikinci kez dayak yiyen Koray'ın belki de ölümüne sebep olacak bıçak. Kutsay'ın ölümünde parmağı bulunan benim, ikinci kez bir insanın ölümünde parmağımın olacağına araç olarak kullanılacak bıçak. 

Ölecek miydi o da? Benim yüzümden? Evet, kesinlikle benim yüzümden, hiçbir suçu yokken. Düşüncelerimin eline geçmiştim, kendimi kurtaramıyordum. Kurtarmak için çabalayamıyordum bile. O metal cisim yansıyan ışıkla daha da parlarken, kıpırdayamıyordum. 

"Damla kaç buradan!"

Gözlerim sesin sahibine odaklanırken aslında saniyelerdir gözlerimin onda olduğunun yeni farkına varmıştım. Koray, belki de ölmek üzereyken bile beni düşünüyordu. Böyle katıksız, natürel sevgi ilk kez başıma geliyordu. Daha bir kez bana dokunmamıştı bile bu Koray. Üstelik böyle bir şeye kalkışmamıştı bile. Ama bu aşkı nereden geliyordu? Sadece güzelliğim için sevseydi, kimse kimseyi sırf güzel diye canı pahasına sevmezdi. 

Her şeyimle kendimi değerli hissettiriyordu. Benim her şeyiyle alay edip, onu küçültmeye çalışmama rağmen o tam tersini bana yaşatıyordu. Aralanmış dudaklarımın kuruduğunu, soğuk havadan çaldığım derin nefeslerimin şaşkınlıktan açık duran ağzımdan ciğerlerime süzülerek nefes borumu yaktığını yeni yeni duymaya başlıyordum. Koray, basılması gereken düğmeye basmış olmalıydı. Onun mükemmel ses tonu, kendimi yeniden hissettiriyordu.

Elimde duran taşı sıkıca kavradım. Gözlerimi defalarca kırpıştırıp yapmam gerekene kendimi hazırladım. Koray'ı, benim biricik meleğimi, bir insan müsveddesi benden alamayacaktı.

Birkaç adımla yanlarına iyice yaklaşıp, Koray'ın üzerinde onu bıçaklamaya çabalayan Tuna'nın ense hizasında taşı havaya kaldırdım ve olanca gücümle aynı hizada indirdim.

Bir inleme.

Titreyen ellerimi yüzüme sımsıkı kapayıp girişteki modern vestiyeri sırtımla buluşturdum. Elimde artık var olmayan taşın soğukluğunu hala avuçlarımda hissederken ne kadar titrediğimin daha yeni farkına varıyordum.

Bir hareketlilik duyuyordum ama bakmaya cesaretim yoktu. O inleme sesi, benim vurduğum taşın şiddetiyle yere düşen Tuna’da olabilirdi, Tuna’nın bıçak sapladığı Koray’da.

Ah, hayır hayır. Ellerimi yüzüme daha sıkı kapadım. Koray’a bir şey olduysa kendimi bir ömür boyu affedemezdim. Eğer benim yüzümden meleğime zarar geldiyse, bu yükü omuzlarımdan atmanın tek kurtuluşu intihardı. Düşüncesiyle bile gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Koray’a bir şey olmamalıydı. Hayatımda ilk defa beni bu kadar seven bir insan varken, onu kendi hatalarım yüzünden kaybedemezdim.

İNTİKAM RÜZGARI (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin