25. Bölüm (PLAN)

427 25 9
                                    

-25. Bölüm Başı-

Soğuk cam bir bardağa sıcak su konduğunda bardağın dayanamayıp çatlaması, yağmurun ardından açan güneşin cam kırıklarından yangın çıkarması, koyu tonların üzerindeki parlak tonların insanların gözüne batması, evrenin ve insanların yaratılışlarında zıtlıklara yer olmadığının başlı başına bir kanıtı aslında.

Koray, tam anlamıyla zıttım olmadığı halde içimde yangınlar başlatan bir güneşin görevini görüyordu, ben ise o parçalanmış cam kırıkları oluyordum. Yanıyor, yanıyor, çevremi de yakıyor ve ardından duruluyordum. Böyle süregelen döngünün içinde adeta kayboluyor, bazen kendime tanımakta bile zorluk çekiyordum. Bir bakıma alışmış sayılırdım, bu günlerdir böyleydi ve insanoğlunun alışamayacağı şey henüz yaratılmamıştı.

Fakat az önce başlayan yangın söner miydi, yoksa ona alışabilir miydim bilmiyordum. Bakışlarının ihtişamlı rüzgarıyla daha da dağılan bu yangını söndürecek kadar kuvvetim yoktu.

Gözler birleşirdi, masumluk olurdu. Eller birleşirdi, hissetmek olurdu. Kollar bedenle birleşirdi, huzur olurdu. Vücutlar birleşirdi, sevişmek olurdu. Hepsinin oturtulduğu bir kalıp vardı, ama hiçbir kalıp yoktu ki, Koray'ın beni öptüğü andaki hislerimi içine alabilecek, bir açıklığa kavuşturacak...

İlk kez öpülmemiştim elbette, ama ilk kez bu kadar güzel, bu kadar tutkuyla ve tarifi imkansız bir şairanelikle öpülmüştüm. Bedenimde olmayan kanatlar, ruhumun kollarına takılmıştı ve ben sanki gökyüzünün semalarında uçuyordum. Belki de, bir meleğin kanatlarına tutunmuştum.

Bilincim yerine gelmeyi reddettikçe, Koray'ın az önceki sözleri yankılanıyordu beynimde. "Seni sevmek iyi bir şey değil, Damla. Gerçek olmasını istemeyeceğim kadar acı verici."

Seslerin duyulması için her zaman kulaklara ihtiyaç olmuyordu. Kimi zaman zihinde yankılanması için kulak yollarından geçmesi gerekmiyordu, şimdi olduğu gibi, matemle yankılandıktan hemen sonra gözlerden su olup akabiliyordu.

Ellerimi hissetmeyi başarabildiğimde Koray'ın göğsüne yasladım. Gözlerimi kapadığımı o an yeni fark edebilmiştim ve gözlerimi aralayıp ona baktım. Odanın bu loş ışığında uzun kirpiklerinin gölgesi yanaklarına dökülüyordu, yüzünü ilk kez bu kadar dingin, huzurlu görüyordum. Bir damla gözyaşım eline çarptığı anda o da gözlerini araladı. Dudaklarım hala dudaklarının arasındaydı ve bırakması için hafifçe ittirdim.

Küçük bir öpücüğü dudaklarımın kenarına bıraktıktan sonra yavaşça geri çekilmişti ama eli hala yanağımdaydı.

"Seni hırpalıyorum değil mi?" diye sordu usulca.

Yanıtlamadan önce yutkunmam gerekmişti. "Ben..." diye mırıldandım sessizce. "Bilmiyorum."

"Gel buraya." deyip kollarını bedenime dolayarak beni kendine çekti. Kokusu ciğerlerime bayram ettirirken başımı göğsüne yaslamıştım. Elimi sert karnının üzerine bırakarak ona dolandım.

Ardından susmuştuk. Felaket sonrası bir sessizliği andırır gibi...

*********

Sükunetin en güzel hali, yanında huzur bulduğun bir insanın nefes alıp verişini dinlerkenki andı. Koray'ın elimin altında usulca kalkıp inen karnı, saçlarımın arasına üflenen nefesi, kulağımın altında atan kalbinin sesi dünya üzerindeki en güzel müzik ve dans gibiydi.

Bedenimdeki titreme, beni tamamen alıkoymasa da içimi ürpertecek kadar hala vardı. Dakikalarca bu huzur ve sessizlik içinde kaldıktan hemen sonra aşağıdan gelen sesleri duyunca cansızlıkla kıpırdandım. Aşağıdan ses gelmesi hiçbir zaman hayra alamet olmuyordu.

İNTİKAM RÜZGARI (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin