28. BÖLÜM (ÖLÜM)

144 11 13
                                    

Son Bölümden Hatırlatma

Arabadan inen adam yanıma gelip kollarımı tuttu ve duyduğum acıyı umursamadan arkaya burkarak bir ip dolamaya başladı.

Koray telefondan ne diyordu bilmiyordum, ama adam güldükten sonra telefonu kulağıma uzattı.

Telefondan Koray'ın sesi telaşlı ama sakin kalmaya çalışır bir tonda geliyordu. "Söylediğimi hatırlıyorsun, değil mi? Sana zarar gelmesine izin vermeyeceğim... Korkma, Küçük Şeytan'ım. Olur mu? Sakın korkma."

Sesimin ağlamaklı çıkmaması için dudaklarımı ısırdım. "Korkmuyorum, sadece..." Boğazımdan fırlayan hıçkırığa mani olamadan ağlamaya başladım. "Seni seviyorum, Koray. Seni seviyorum."

-27. Bölüm Sonu-




28. BÖLÜM

Korku, karşımdaki sandalyenin arkasında durmuş öylece gözlerimin içine bakarak onu hisler masama davet etmemi bekliyordu. Lakin masada Kutsay vardı, Koray, Buse, Ezgi, Arda ve Cem... Eğer bu bekleyeni davet edersem onları kaldırmış olacaktım. Gözlerimi kapayıp açtım; etrafıma bakındım. Ölü bir bedenin gözlerini açtığı o ürkünç yerdi burası adeta.

Konuşmak için sesimi bulmam gerekmişti. Birkaç öksürükten sonra sanki son nefesini verecek akciğer hastası gibi çıkmıştı sesim. "Neredeyim ben?" Tekrar boğazımı temizledim.

Ses yoktu.

"Kimse yok mu?"

Sesim bu sefer daha kuvvetli çıksa da yine bir ses gelmemişti.

Korku hala gözlerimin en içine bakarak onu çağırmamı bekliyordu. En son kaçırıldığımı, şu an o adamların elinde olduğumu, başıma gelebilecek bütün olasılıkları gözlerinden okuyordum. Tüm bunları gördükçe bana daha fazla yaklaştığını fark ederek başımı iki yana salladım. Korkmamam gerekiyordu. Koray gibi düşünmeli, bir çözüm yolu bulmalıydım.

Karanlığa alışan gözlerimin karşısında mekân kavramı gittikçe daha da yerine oturuyordu. Bir odadaydım, ama odadan çok bir kiler gibiydi. Sağ tarafımdaki köşede rulo haline getirilmiş halı yığını, yanında ise asma kilit takılı olduğunu seçtiğim bir sandık duruyordu. Zemin tahtadandı ve ben ince bir kilimin üzerinde oturuyordum. Tahminimce çok eski bir yerdeydim.

Hareketsizliğe isyan eden vücuduma etkinlik kazandırmak için kollarımı ve bacaklarımı sallamak istesem de el ve ayak bileklerimin bağlanmış olmasından dolayı bedenimi sağa ve sola savurmaktan ileriye gidememiştim.

Öfkeyle bağırırken etrafıma bakmaya devam ediyordum. "Çıkarın beni buradan!"

Sol tarafımda çok eskilerden kaldığı belli olan bir vitrin ve içinde aynı şekilde demode olduğunu tahmin ettiğim bardaklar duruyordu. Çıkış yolu olarak o vitrini devirip kırılan bardaklardan biriyle el ve ayak bileklerimdeki bağları çözebileceğimi planladım. Fakat çıkan gürültüyle içeri derhal girerler ve ben daha elime cam parçası bile alamadan birileri tarafından etkisiz hale getirilirdim. Başka bir şey bulmam gerekiyordu ama bu küçük odada elimde olan yalnızca bunlardı.

Vücudumdaki uyuşukluğu gidermek adına yerimde kıpırdanmaya devam ettim, ayaklarıma ve ellerime milyonlarca küçük böceğin gıdıklaması gibi bir his geldiğinde kangren olmadığıma sevinmiştim.

Beni burada ölüme terk etmiş olabilirler miydi?

El ve ayakları bağlı, ışıktan mahrum ve aç susuz halde birini öldürmek Ayhan Korkut'un yapmayacağı iş değildi. Belki de odaya bir kamera koydurmuş ve ben burada adım adım ölürken o çatalın demire sürtülmesi gibi çıkan sesiyle gülerek beni izleyecekti.

İNTİKAM RÜZGARI (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin