Güneş'in çevreyi en fazla ısıttığı zamandı. Dışarıda değil bir insan
sokak hayvanları bile ortalıkta gözükmüyordu. İnsanların bir arada
olduğu mekan, çocuk parkı bomboştu. Ta ki 9 yaşlarında bir erkek
çocuğu gelene kadar. Çocuğun üstünden de anlaşılacağı gibi , fakir
olduğu belli oluyordu. Ayakkabısından tişörtüne kadar , yırtıktı. O
koskoca parkta sadece o vardı . Apartmanların, pencerelerinden
seyreden bir kısım insan "bu çocuk deli ya." Kendi aralarında diyorlardı.
Bu çocuk salıncağa her baktığında, aklına kendi
ülkesindeki park geliyordu. Suriyedeki savaştan, dolayı Türkiye'ye
sığınmışlardı. Doğup, büyüdüğün yerden vatanım dediğin yerden
ayrılmak, ne kötü bir durum değil mi ?
Güneş, dinlenmeye çekilirken çocuk hala salıncağa bakıyordu.
Akşamın karanlığı zuhur ettiğinde Evinin yolunu tutmuştu. Evinin yolu
cadde üzerinden geçiliyordu. Zıplaya, hoplaya evine giderken, ışıklı
vitrinin cazibesine kapıldı. Vitrindeki ayakkabılara gözü kamaştığında
En çok beğendiklerinin arasında, spor ayakkabı vardı. İçinden şunları
geçirdi. " Keşke, bu ayakkabı benim olsa , babam ve annem burada
olsaydı, bana alırlardı. Şimdi ne beni salıncakta sallıyan, ne sulu boya
alan ve ayakkabı alan olmayacak." Kendi kendine böyle bir konuşma geçirip
üzülmüştü. Umudunu yitirmişti. Ama unuttuğu birtakım sözler vardı.
" umutsuzluk yoktu, umutsuz insan vardı." Ayakkabı sevdasını
düşünürken evine varmıştı. Ona bakan yaşlı kadın, kapıyı açıp,
hoşgeldin demişti. Çocuk, koşar adımlarla, döşeğine doğru zıplayıp,
Hayal kurmaya başlamıştı. Hayalinde , çok iyi bir ressam olduğunu
yaptığı resimlerle herkesin takdirini kazandığını, en önemliside, anne
ve babasının onu alkışladığını hayal etmişti. Hayal ettikleri bir
hayalden mi ibaret olacak yoksa umudunu toplayıp, bunları
gerçekleştirmek için çalışmaya mı ? Başlayacaktı. Çocuğu azimli
kılmanın tek yolu küçük bir kıvılcımdı. Çocuk, hayal etmeye devam
ederken , uykuya dalmıştı. Güneş ufuktan yeni yeni doğuyordu. Güneş
ışıkları pencereden giriyordu. Çocuk , güneş ışıklarının tesiriyle uyanmıştı.
Uyanır uyanmaz, bir de ne görsün. Taburenin üzerinde dün çok
beğendiği , spor ayakkabı'yı görüyordu. Gözlerine inanamadı.
Kendisine cimcik atıp, bunun gerçek olup, olmadığını anlayacaktı.
Rüya olmadığı için çok sevindi. Hemen ayakkabısını giymeye karar
verdiğinde, Ayakkabı bir numara büyüktü. "Olsun, seneyede giyerim."
Diye düşündü.Ayakkabının aldığı yerde , sulu boya ve resim kağıdı vardı.
Sevincinden sevinç eksilmiyordu. Tabureden, yere zarf düşmüştü. Merak edip, zarfı açıp okumaya
başladı. Zarfta şunlar yazıyordu.
" merhaba, Nedim dün seni takip ettim. O ayakkabıları beğendini
Gördüm. İçeri gidip satın aldım. Ayakkabı numaranı bilmediğimden
biraz büyük aldım. Mağazadakilere hiç vitrinden bakan birisini
gördünüz mü ? Diye sordum. Onlar 'evet' dedi. Biraz zamanımı aldı.
Senin nerede yaşadığını öğrendim. Oradaki teyzeye ne sevdiğini
sordum. O da resim yapmayı çok seviyor dedi. Bende sana sulu boya
almaya karar verdim. Umarım beğenirsin ve bana söz vermeni
istiyorum. Bundan sonra üzülmek yok yüzünde her zaman güller
açması dileğiyle. Güle güle kullan."
Mektupta, bunlar yazarken Nedim çok mutlu olmuştu. Minik
ağzından şu güzel sözler çıkmıştı.
Nedim ;
- Her şey için teşekkür ederim. Bana düşen hayalimi gerçekleştirmek.
Nedim, giymiş olduğu ayakkabısıyla koşmuştu. Ona bakan teyzeye
sarırdı. Sarırma Faslı bittikten sonra bahçeye çıkıp , resim yapmaya
başladı. Bir elinde fırça, ayağında ayakkabı yüzünde bitmek bilmeyen
gülümsemesi, dünya çocuklar gülünce güzelleşir.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanı Yakalamak
Historia CortaHayatlarının karmaşıklığı yüzünden sorunları eksilmeyenlerin hikayesi