3.BÖLÜM

363 59 573
                                    

Selam

Eğleneceğiniz bir bölümle geldim.

Yorumlarınızı alırım *-*

Öpüldünüz

Durdum.

Bu eylemi çok sık yaptığım söylenemezdi çünkü benim zihnim dursa bile bedenim buna pek itaatkâr davranmazdı. Yetişmem gereken bir tren, bulmam gereken bir hazine ya da yakalamam gereken bir kaçak varmış gibi hareketli olurdum. Şimdi kulağımda telefon varken öylece duruyordum.

Bana kullanılmayan bir numara verdiği için sinirlenmiş miydim? Sanmıyordum gayet sakindim. Şaşırmış mıydım? Bedenimde şaşkınlığa dair biz iz yoktu. Peki üzülmüş müydüm? Bu olabilirdi. Nedeni neydi?

Beni aptal yerine mi koymuştu? Sanırım üzülmemin nedeni buydu. Ama zaten ne bekliyordum ki? Öylece bana numarasını vermesini ya da bana yardımcı olmasını falan mı? Üstelik bir de sırf numarasını alabilmek için başımı belaya sokmuştum. Belki de kendi yoluma bakmalıydım.

Tabii babalarımı oradan çıkarttıktan sonra.

Sıkı bir azar işiteceğimin bilinciyle telefonu eşofmanımın cebine attım ve beyaz tişörtümün üstüne haki yeşili şişme bir mont geçirdim. Vosvos'un anahtarını alıp evden çıkarken bu sefer ev sahibinin duymasını umursamamıştım. Sokağın başına yerleştirdiğim arabama koşarken hem üzgün hem sinirliydim. Ancak bu iki duyguda kendime hissettiğim şeylerdi.

Sonuçta Sehun bana numarasını vermek zorunda değildi ama verseydi iyi olurdu. Kısaca beni tıpkı söylediği gibi bir çocuğu kandırıyormuşçasına kandırmıştı.

Departman okula, okul da evime çok uzak değildi. Eğer vosvos çalışmazsa koşarak gitmeyi planlıyordum ama vosvos çalışmıştı. Sanırım üzgün olduğumu hissetmişti. Bu yüzden olduğu kadar gazlayıp hemen yola koyuldum. Gerçekten sıkı bir azarı hak etmiştim. Jae olmasa da, Jungwon'un beni bir güzel azarlayacağına emindim.

Kısa süre içinde koca departman'ın bahçesine girdiğimde vosvos'u park edip arabadan çıktım. Islak saçlarımın arasına giren rüzgar bu gece iyi bir ağrı çekeceğimin önizlemesi gibi bir şeydi ama şu an bundan daha önemli meselelerim vardı.

Telefonumu elimde sıkıca tutuyordum. Gözlerim hızla yürüyen ayaklarımdaydı. Bağcıklarım açılmıştı ve basmamak için bir de ona çaba harcıyordum. Otomatik kapıdan içeriye bir adım attığım an çarptığım beden beni tekrar dışarıya ittiğinde, başımı kaldırıp bedenin sahibine baktım.

Kim olduğunu umursamadan çemkirecektim ama Sehun olduğunu görünce bundan vazgeçtim. Yanında yine onun gibi uzun boylu, kepçe kulaklı bir arkadaşı vardı. Saçma denebilecek kadar uzun süre gözlerine baktığımda, yanındaki arkadaşı da bir bana bir Sehun'a baktı ama onu umursamadım.

Sehun'un dudaklarına bir alay yerleşti. Sanırım aptal yerine koyulmanın utancı yüzünden kalbim resmen ağzımda atmaya başladı. Yine de yüzüme bir ifade yerleştirmeden ellerim ceplerimi buldu. Soğuktan kızarmış burnumu çekip onun yanından geçtim.

"Numaramı vereyim mi Luhan?" diye sordu peşimden keyifle. Bunu dalga geçmek için söylediği açıktı, bu yüzden arkamı dönmeden otomatik kapının tekrar açılmasını sağladım ve sıcak departman'a giriş yaptım.

Bir süre babalarımın nerede olduğunu soracak birisini aradım. En sonunda ilk önce komiserle konuşmam gerektiğini söyleyen bir polisle beraber beşinci kata kadar çıkmıştık. Yaklaşık on dakika önce girdiğim oda'da komiser'e laf anlatmak, Sehun'dan numara almak kadar zordu.

Now, I own a trouble-makerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin