21.BÖLÜM

349 52 433
                                    

Aşklarım selaaaam.

Yorumlarınızı alabilirsem sevinirim.

Sizi öpüyorum.

Görüşürüüüz.

Bir hafta geçmişti.

Bir haftadır Sehun'u görmemiş olmak benim için ölüm gibi bir şey olmuştu. Kendisi her gün şansını deniyordu ama Jae tarafından geri gönderiliyordu. Eminim ki bugün de gelecekti. Ben kapıya çıkmayacaktım ve o bir süre benimle konuşması gerektiğini söyleyip gidecekti. Onu görmek istemiyordum. Gördüğüm zaman affedesim geliyordu ve onu affetmek istemiyordum. Hatta sırf bu yüzden Anka'yı alması için Kyungsoo'yu göndermiştim oraya.

Sanırım gerçekten özlemimden ölüyordum.

"Luhan biz çıkıyoruz!"

Jae'nin sesini duyduğumda garip bir homurdanmayla onu onayladım ve çok geçmeden kapının sesi duyuldu. Uzandığım koltuktan hiç kıpırdamadan telefonumla ilgileniyordum. "Luhan," diyerek üstüme uçtu Anka. "Kaltak Luhan."

"Git başımdan." diye homurdandım elimi sallayarak ama o koltuğun tepesinde durmaya devam etti. Başını sallayarak ıslık çaldı sonra bir kahkaha sesi çıkarttı. Onu umursamadan telefona bakmaya devam ettim. "Mesaj da atmıyor," dedim kendi kendime. "Öldüm mü kaldım mı merak eden yok tabii. Ben de merak etmiyorum zaten, umurumda bile değil."

Telefonun ekranını kapatıp üstümdeki battaniyenin ucuna attıktan sonra bir süre boş boş duvara baktım. Gözlerimi yanımdaki sehpanın üstüne çevirdim. "Meyve suyum da bitmiş." dedim huysuz huysuz. "Kim dolduracak bunu şimdi? Bıçaklandık, ölümden döndük hâlâ beni bırakıp gidebiliyorlar ya."

"Ben getiririm istersen."

Aniden yükselen ses yerimden sıçramama neden olurken bakışlarım hızla kapıya döndü ve kapının kenarında, elleri cebinde dikilen Sehun'a baktım. Kolunu kapının kenarına bastırmıştı ama ona baktığımda bana ilerledi.

"Ödüm koptu!" diye çemkirdim üstümdeki battaniyeyi iterek. Elimi göğsüme yasladım ve başımı geriye attım. "Ah öleceğim sandım..." dedim kalbim hızla çarparken. "Cidden..." Sehun'a baktım tekrar. "Beyaz ışığı şu sıralar çok sık görmeye başladım."

"Korkutmak istemedim." dedi ellerini ceplerinden çıkartma gereği duymadan. "Kendi kendine konuşuyordun, kapıyı duymadın."

"Sen nasıl girdin içeriye?" diye sordum ve ayağa kalktım. "Jae seni burada görürse öldürür. Canına mı susadın?"

"Paspasın altına anahtar koyma modası geçmedi mi?" diye soruma soruyla karşılık verdiğinde, gözlerimi ayaklarına çevirdim ve ayakkabılarının ayağında olduğunu gördüğüm için elimi koluna geçirdim.

"Jae seni gerçekten öldürecek." dedim. "Çık evden, görmek istemiyorum demiştim sana."

"Ben istiyorum." Bana bir adım yaklaştı. "Baya istiyorum hem de." Bir adım daha yaklaştı. "Evin içindeki yokluğunu o kadar çok hissettim ki iki gündür eve uğramamayı tercih ediyorum." dedikten sonra kolunu belime sardı. "Onunla yatmadım Luhan. Uyuyordum orada, Inho'yu sabah hastaneye götürecektik beraber."

Ellerimi göğsüne yerleştirdim itmek için ama bunu yapamadım. "Sana neden inanayım ki?"

"Çünkü seni seviyorum." dediğinde soluğum bir kez daha sekteye uğramıştı. Kendimi bir haftadır alıştırdığımı düşünmüştüm oysa ki. Hâlâ aynı etkiyi yaratabiliyordu. "Henüz senin ağzından duyma fırsatım olmadı ama sen de beni seviyorsun ve sen olsaydın sen de yapmazdın."

Now, I own a trouble-makerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin