Selam aşklarım.
Yorumlarınızı alabilirsem eğer minnettar olurum ve sizi öperim. Çünkü neden öpmeyeyim?
Görüşürüüğğğğğğz
naquet bebeğiiiim bu bölüm sana *-*
Okulun koridorunda yürürken kendime iyi şeyler olacağını söyleyip duruyordum. Tekrar bir staj yerim olmadığını kafamdan atmaya çalışıyordum ama mümkün değildi ve bu da suratımın sürekli olarak asık durmasına neden oluyordu. Kaygının ayağımı kaydırmamasını tembihliyordum kendime ama bunun da pek bir oluru yoktu.
Bir işim vardı ve onu da staj yerimi bulduğuma inandığım için kaybetmiştim.
Sonuç olarak elimde kalan yine sıfırdı.
Kafeteryaya girdim elimdeki kitaplarımı sıkıca tutarken. "Bir kahve alabilir miyim?" diye sordum tezgâhın diğer tarafında duran kadın'a. "Sütlü olsun."
Kadın bana onay verip tezgahtan uzaklaştığında cebimden telefonumu çıkarttım ve bir süredir uğramadığım instagram hesabıma girdim. Gözlerimin önüne ilk düşen Lucas'ın paylaştığı fotoğraf olmuştu. Fotoğrafı beğenip aşağıya çektiğimde aynı fotoğrafı Kyungsoo'nun da paylaşmış olduğunu gördüm. Onu da beğendim.
Bir süre gözlerimi telefondan kaldırmadım. Kahvem tezgâhın üstüne bırakıldığında, cebimden para çıkarıp kahvenin parasını ödedim ve kahveyi alarak tekrar kapıya ilerledim. Neredeyse günümün güzel ve sakin başladığını düşünecektim.
Neredeyse.
Kapıyı açtığım gibi çarptığım bir beden olmasaydı ve kahve olduğu gibi elime ve bileğime dökülmeseydi, gerçekten güzel başladığımı düşünebilirdim. "Dikkat etsene." diye homurdandığını duydum Sehun'un. Yanan elimi kısa bir an unutup gözlerimi ona çevirdiğimde, ceketine sıçrayan kahveye baktığını gördüm.
"Sehun elim yandı." diye mırıldandım yüzümü buruşturarak. Kapağın altından taşan kahveyi kitapları tuttuğum elime alıp, yanan elimi salladım.
"Benim de ceketim mahvoldu." dediğini duyduğumda bir kez daha ona baktım. "Yürüdüğün yola niye bakmazsın anlamıyorum ki."
"Sehun elimi yaktın!" diye çıkıştım istemsizce.
Bana bakıp kaşlarını çattı. "Ben mi yaktım? Dikkatli yürüseydin." dedi huysuz bir tavırla. Sanırım bugün sinirli tarafından uyanmıştı. Ah pardon, Sehun her gün sinirli tarafından uyanıyordu. "Sakar."
"Sehun elim yandı, elim!" Kızaran elimi gözlerinin önüne kaldırdım. "Senin yüzünden yandı. Hadi ben bakmıyorum, sen niye bakmıyorsun? Ayı gibi açtın kapıyı!"
"Bağırma bana." Yüzünü ekşitti rahatsız olmuş gibi. "Çok yandıysa eğer git revire... İşim gücüm var, seninle tartışamam."
"Ay çok meraklısıyım sanki."
"Olma zaten." deyip alnıma bir fiske attığında, elimi kaldırıp bileğini ittim.
Elimin üstüne üfleyerek yanından geçtiğimde, "Luhan!" diye seslenen Lucas'ı duydum ve başımı kaldırıp sesinin geldiği tarafa baktım. Hızlı adımlarla bana yaklaştı. "İyi misin?"
Sırtı neredeyse sırtıma dokunan Sehun, "Geldi ilk yardım çantası." diye mırıldandı ama Lucas onu duymamıştı. Gözlerini elimde dolaştırıp bileğimi tuttu ve elimi elinin üstüne yasladı. "Kötü olmuş, gel revire gidelim."
"Yok sağol." dedim sakin bir ifadeyle. "Soğuk su tutarım şimdi geçer. O kadar sıcak değildi zaten."
"Suyla geçmez ama." diye ısrar ettiğinde bakmasam bile Sehun'un bedenini bize çevirdiğini hissetmiştim. Hemen arkamdaydı çünkü. "Revire gidelim de krem falan sürsünler. Akşama kadar yanar yoksa." Gözlerini elime çevirip yavaşça üfledi.
![](https://img.wattpad.com/cover/268946105-288-k401675.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Now, I own a trouble-maker
FanfictionLuhan sarı vosvos'uyla dünyayı gezmeyi planlayacak kadar uçuk, bu planı devreye sokamayacak kadar üşengeç bir genç adamdı. Üstelik okulunda patlak veren bir olayın, hayatına yeni bir heyecan, kalbine ise yeni bir deprem getireceğini bilmiyordu. Ama...