Selam bebişlerim selaağağağağaam.
Ben geldim hoş geldiiiim.
Yorumlarınızı alabilirsem çok mutlu olurum.
Hepiniz öpüldünüz...
Kolları bedenime sarıldığı an bir deprem meydana gelmişti. Taşları yerinden oynatan, evlerin çatılarını uçuran bir deprem gibiydi ama benim kalbimdeydi. Sarsıcıydı. Tek kelimeyle sarsıcıydı.
Daha bu sabahtı.
Eve geleli üç saate yakın oluyordu. Okulda kaos ortamı tekrar kurulmuştu ve o kasvetin içinde yer almak istemediğimi Sehun'a belli ettiğimde eve gidebileceğimi söylemişti. O kız için üzülmüştüm. Onu kimse kurtaramamıştı ve elimizde artıdan çok eksi vardı. Okuldaki polislere rağmen birini daha öldüren gözü kara bir katilimiz vardı.
Ne istediği ve neden yaptığı tamamen belirsiz bir katil.
Bıraktığı tek ipucu, kızın kıyafetine iliştirilmiş bir not kağıdıydı. 3 yazıyordu kağıtta. Ne anlama geldiği ise tamamen muammaydı. Sırada birinin daha olabileceğini gösteriyordu bana göre. Bilmiyordum.
Tabii üzüntü dışında hissedebildiğim bir şey daha vardı. Kalbimin atışlarıydı. Göğsüme hızla çarpıp duruyordu sabah yaşadığımız o sarılmayı düşündükçe. Susmak bilmiyordu.
Nefesinin boynumda çarptığı yer bile hâlâ kendisini belli ediyordu. Nefesi öyle sıcak ve öyle buz gibiydi ki, hissetmemek imkânsız olurdu. Onun için o an yapılması gereken dostça bir sarılmaydı belki ama artık emindim ki benim için asla öyle olmayacaktı. Bu his benim için kasedin bozulduğu yerdi ve devamlı olarak oraya takılı kalacaktım.
Sanırım ondan hoşlanıyordum.
Sanırım değil, ben ondan gerçekten hoşlanıyordum.
"Luhan?"
Sesi bir kez daha soluğumu kestiğinde gözlerimi kısa bir an kapattım ve açtıktan sonra yutkunarak uzandığım yatakta bedenimi ona çevirdim. Kapının yanında duruyordu ve koridordan sızan ışık karanlık odanın içini aydınlatıyordu. "Jaehan ve Jungwon geldiler." dedi. "Arkadaşlarından Kyungsoo'yu aramışlar. Kyungsoo'da iyi hissetmediğini söylemiş, okula gelmişlerdi." derin bir nefes aldı. "Gelsene."
Aslında hiç yataktan çıkmak istemiyordum ama bu sefer Jae'nin beni kesin öldüreceğini bildiğimden ayağa kalkıp saçlarımı karıştırdım ve ayakkabılarımı giydim. "Onları sen mi getirdin?" diye sordum Sehun'un yanına gidip beraber koridorda ilerlerken. "Rahatsız etmek istemezdim."
"Etmiyorsun Luhan." dedi Sehun. "Onları davet eden bendim."
Herhangi bir şey söylemeden salona girdiğimde, beni görüp ayağa kalkan ilk kişi Jae oldu. Kaşları çatıldı ve bu yüzüme bir gülümseme yerleştirmeme neden oldu. "Size de selam, beni özlediğinizi biliyorum. Bakışlarınızdan belli."
"Elimden çekeceğin var." dedi Jae bana yakalaşırken. Jung oturmaya devam etmeyi seçmişti. Dudaklarımı büzüp iki basamağı indiğimde kolları etrafıma dolandı ve bana sarıldı. Tam da bana kızmadığı için mutlu olduğum sırada parmakları saçlarıma asıldı, bedenini benden uzaklaştırdı.
Yüzümü buruşturup başımı öne eğdim. "Babacığım lütfen." dedim kibar davranmam gerektiğini bildiğim için. "Konuşarak anlaşabileceğimizi sen de iyi biliyorsun."
"Sen konuştuğumuzda bana yalan söylüyorsun." deyip saçlarımı çekmeye devam etti.
Gözlerim yardım ister gibi Jung babam'a dokundu ama o bana hiç bakmadı. O an kendimi ona affettirmenin çok daha zor olacağını anlamıştım. Ciddi görünüyordu, gözleri duvardaydı. "Saçlarımı bırakır mısın?" diyerek ofladım. "Lütfen baba, acıyor."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Now, I own a trouble-maker
Fiksi PenggemarLuhan sarı vosvos'uyla dünyayı gezmeyi planlayacak kadar uçuk, bu planı devreye sokamayacak kadar üşengeç bir genç adamdı. Üstelik okulunda patlak veren bir olayın, hayatına yeni bir heyecan, kalbine ise yeni bir deprem getireceğini bilmiyordu. Ama...