iki

326 17 6
                                    


Uçağın kalkmasına bir saat kalmıştı. Planımızı uygulamış sayılırdık. Gündüz uyuduk ve gece hiç uyumadık. Nilsu'yla biraz sohpet etmiştik. Kitap okumuştum,dizi izlemiştim.

Ama şuan ağlamaktan gözlerimin altı şişmişti. Nilsu ise gayet güzeldi. Hiç ağlamamıştı.
Onları uzun bir süre görmemeyeceğimize üzülmüyor muydu? Peki orda tek başımıza ne yapacağız diye düşünüp edişe dumuyor muydu? Korkmuyor muydu? Benim ne garip bir ikizim vardı böyle? Hem tip olarak hem huy olarak hiç benzemiyorduk. Örneğin: o güzeldi,ben çirkin. O şanslıydı, ben şanssız. O hiçbir şeyden korkmazdı, ben küçücük bir böcekten bile korkardım. O bu kadar kusursuzken, neden ben böyleyim diye düşünmeden edemiyordum.

"Hadi,bir an önce uçağa binelim artık." Dedi Nilsu. Sabırsızlanmıştı. Ne kadar çok gitmek istediğini biliyordum. Özgürdü, daha da özgür olacaktı.

"Durun kızlar," dedi babam, bir şey söyleyecekti. "Siz bir süprizimiz var." Dedi babam, elini annemin beline dolarken.

"Anne? Hamile misin?" Diye sordu Nilsu. Annem kafasını olumsuz anlamında
iki yana doğru salladı. Nilsu, bir oh çekti.

"Yurtta kalmayacaksınız." Dedi babam gülümseyerek. Bunu demesiyle kafamda bir soru işareti oluşmuştu. Nerede kalacaktık biz? Nilsu'yla beraber anlamadığımızı anlmış olacaktı ki açıkladı:

"Kuzenlerinizin yanında kalcaksınız. Sizin İstanbul'a gideceğinizi duyunca bize mesaj attılar. Zaten ev arkadaşı arıyorlarmış. Artık aramalarına gerek kalmadı." Teyzemzin kızından bahsediyordu. Onlar üniversitede okuyorlardı. En çok sevdiğim kuzenlerimdi onlar. Yurt yerine onlarda kalıcağımız için mutluydum açıkçası.

"Tamam, siz bize adresi mesaj atarsınız." Dedi Nilsu. Ve vedalaştık.

Başlasın İstanbul hikayemiz.

++

Uçaktan iner inmez bir taksiye binmiştik ve babamın attığı mesajdaki adrese doğru yola çıkmıştık. Bugün günlerden Cuma'ydı. Gidip kayır işlemlerimzi yaptırmamız gerekiyordu.

"Nilsu," dedim, dürterek. Müzik dinliyordu kulaklığıyla ve gözü kapalıydı.

"Ney?"

"Yerlerşir yerleşmez, okula gidelim."

"Nüçün?" Dedi.

"Kayıt için." Diye yanıtladım. Kafasını olumlu anlamında sallayıp, kulaklığını geri taktı. Bense yolu izlemeye devam ettim.

Geldiğimizde şaşırmıştım. Ben normal 2+1 evdir diye tahmin ediyordum ama bu iki katlı bir villaydı. Öğrenciydi lan bunlar, ne bu villa?

Zili çalıp geriye bir adım attım. Ve kapının açılmasını bekledim. Kapı açıldı, ve karşıma tanımadığım bir kız çıktı, yanlış adres? Nilsu benden önce davrandı ve:

"Beren ve Yağmur'a bakmıştık biz." Dedi. Karşıdaki kız:

"Haa Yağmurlar içerde,hoşgeldiniz; siz ikizler olmalısınız." Dedi ikimizede bakarak. Geleğimizi biliyordu demek. Kapıyı tam açtı ve bizi içeri aldı.

"Valizlerinizi kenara bırakabilirsiniz." Dedi gülümseyerek. İçeride kahve,beyaz ve yeşil tonları ağırlıklıydı. Çok hoş ve ferahtı. Aşağıya inen bir merdiven vardı. Bodrum katlı, triplex bir villa.

Yukarıdan heyecanla inen Yağmur ve Beren'i gördüm. "Hoşgeldiniz." Deyip sarıldılar. Bizde sarılmalarına karşılık verdik. Yağmur ile aramızda üç, Beren ile aramızda iki yaş vardı. Gerçekten bize hep ablalık yapmışlardı. Mesela biz beş yaşımızdayken bizi ziyarete gelmişlerdi. Marketten cips almıştım ve kaldırımda oturmuş tek başıma yiyordum-küçükkende yalnızdım.-. Çocuğun teki gelip cipsimi almaya çalışmıştı. Yağmur ise cipsi çoçuğa verip bana yenisini almıştı. Bu büyük bir şey değil ama bunu sadece sekiz yaşındaki bi kızın yapması büyük bir şeydi. Burda kendimi yalnız hissedeceğimi düşünmüştüm. Ama Yağmur ve Beren varken bu imkansızdı.

Yağmur sarılmay bırakıp: "Hadi gelin içeri. Az sonra eşyalarınızı yerleştiririz." Dedi. Salona geçtik.

"Tekrar hoşgeldiniz." Dedi gülümseyerek Yağmur. "Biz eve üç kişi kalıyoruz. Ev beş odalı, ev arkadaşı arıyorduk ama sizin İstanbul'da burslu okul kazandığınızı duyduk. Bizi kırmadğınız için teşekkürler." Dedi samimice.

"Asıl biz teşekür ederiz" dedim bende gülümseyerek. "Bizim bir an önce çıkıp okul işlemlerimizi yaptırmamız gerek."

"Tamam."

-

Burası okul mu? Burası okulsa biz bu yaşa kadar nerde okuduk? Burası resmen bizim okulun dört katı büyüklüğündeydi. Dışı sarı-beyazdı. Özel Doğa Sayek Lisesi.

İçeriside dışı kadar güzeldi. İşimizi halledip çıktı. Ciddi anlamda burası tam Nilsu'luk okuldu. Kendine göre kızlar,yakışıklı çoçuklar. Dokuzlar bile havalıydı. Ben ne kadar on bir olsam bile beni aşşalayacakları kesindi.

-

Neyseki okul saat sekiz buçuktaydı. Eskiden saat altıda kalkıyorduk,şimdi ise yedi. Hazırlanıp aşağı indiğimizde herkes uyuyordu. Herhalde Beren ve Yağmur'un dersi öğlendi. Dışarı çıkıp servisi beklemeye başladık.

"Beni tek bırakacak mısın?"

"Seni tek bırakmayacağım, ama yanında da olmayacağım. Biraz cesaretli ol ve kendine arkadaş bul. Kimse ikiz olduğumuzu bilmeyecek. Anlaştık mı?" Cevap vermeden gelen servise bindi, ardından bende bildim. Benim iyiliğim için yapıyordu. Haklıydı da. Değilmenin vakti geldi, sanırım.

-

Gidip en arkada, tek başıma oturmayı düşünüyordum fakat bir kızı tek görünce, Nilsu'nun dediğini uygulamak için yanına oturdum.

"Oturabilir miyim?" Diye sordum, gülümseyerek. Esmer, kahverekli saç ve gözleri vardı. Sıradandı ama onu güzel yapan bir şey vardı sanki.

"Tabi ki."dedi oda benim gibi gülümseyerek." Ben, Eylül."

"Bende, Bensu." Dedim ve el sıkıştık.

"Nereden geliyorsun?"

"Ankara."

Arkamdaki sırada tek başına oturan çocuğun yanına Nilsu oturdu.

"Ben, Nilsu." Dedi elini uzatarak.

"Doruk." Dedi elini sıkarak.

"Aa, isimleriniz çok uyumlu ve ikinizde yeni geldiniz. Tesadüfe bak." Dedi kısık sesle. Cevap olarak sadece gülümsedim. Çünkü tesadüf değildi, zaten aynı yerden geliyorduk ve ikizdik.

Hoca geldi. İlk günden ders dinleyecek halim yoktu herhalde diye düşünerek çantamdan kitabımı aldım ve sıranın altından okumaya başladım.

"Şşt," dedi Doruk. Adını az önce Nilsu'yla konuştuklarında duymuştum. Kafamı kaldırıp ona baktım. Kumraldı. Ve çok yakışıklıydı. Gözleri kahverengiydi ama herkesin ki gibi değil, en güzel kahverengi.

"Kitabın adı ne?" Dedi sessiz olmaya özen göstererek.

"Eğer yaşarsam." Dedim kısık sesle.

"Versene bi," Kafamı salladım, hocanın başka tarafa bakmasını bekledim ve başka tarafa baktığında kitabı hızlıca ona verdim.

Kitabı okumaya başlamıştı. Bırakmayacağını anladığımda çantamda ki yedek kitabı okumaya başladım.

Eğer yaşarsam çok güzel bir kitaptı. Kitabı tamamen okumama rağmen tekrar okuyordum. Adam ve Mia ikiside müzikle uğraşıyor ve çıkıyorlar. Mia ailesiyle çıktığı bir yolculukta kaza geçiriyor ve kazadan sadece o kurtuluyor. Fakat durumu çok ağır. Yaşamak onun elindeydi. Seçim yapması gerekiyordu. Eğer ölmeyi değilde yaşamayı tercih ederse, ailesinin ardından çekeceği acı ve Adam vardı. Ama ölmeyi seçerse hiç biri olmayacaktı, pes edecekti. Seçim yapmak bizim elimizde. Hayatımız bizim elimizde.
~
Güncellendi*
Yeni Bölüm için +100 okuma.

VAZGEÇİLMEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin