Kafamı kaldırıp gökyüzünü kapatan ağacın dallarına baktım. Gözlerimi kapattım. Göz yaşlarım güçsüzlüğümü gösterircesine daha hızlı akıyordu. Derin bir nefes çektim. Ağırlaşan göz kapaklarkmı huzura bıraktım. Herşeyin donduğu huzura...
BORAAda'nın mesajını görünce meraklanmıştım. Sınıftan çıkıp merdivenlerden inerek park yerine doğru yürüdüm. Arabanın kapısını açarken Berk seslendi. "Bora nereye kardeşim? Bir şey mi oldu?" Kafamı ona çevirme zahmetinde bulunmadan cevapladım. "Önemli bir şey yok. Yengen merak etmiş." Muzipçe sırıttı. "Hm... Anladım. Yenge'm" dedi. "Tamam. Neyse sen yengeye git. Özlemiştir hani." Sonda ki 'i'leri uzatarak söylemesi ağzına sıkı bir yumruk geçirme isteğime sebep oldu. Ama sadece güldüm ve zaten açtığım kapıdan şoför koltuğuna oturdum ve Salyangoz'un mesajda dediği parka ilerledim.
Arabayı park ettikten sonra Ada'yı aramaya başladım. Bir kaç dakika dolandıktan sonra onu bir ağacın altında, bacaklarını kendine çekmiş uyurken gördüm. Biraz yaklaştıktan sonra hafif şişmiş gözlerine baktım. Yanaklarına dokundum. Islaktı. Ağlamış mıydı?
Yanına oturdum ve kafasını omzuma yasladım. Yüzünü kapatan saçlarını kulağının arkasına attım. Yüzü fazla masumdu... Bu iğrenç, acılarla dolu hayatı için fazla iyi ve masumdu.
Gözleri kapalıyken fazla masum duruyordu. Hep böyle olsa dedim bir an. Yüzümde bir gülümseme oluştu. O zaman gözlerini göremezsin dedi içimdeki ses. Denizin sonsuz mavisi gözleri... Esinti gibi baygın bakan gözlerini göremezsin.Gökyüzüne baktım. Derin bir nefes aldım ve düşündüm. Her hikaye de genellikle kötü çocuk ve masum kız olurdu. Ama ben kötü çocuk değildim. Tamam kavga falan ederdim, içkide içerdim ama her gün kızlarla yatıp onları bir çöpmüş gibi kullanamazdım. Ben kötü çocuk değildim ama Ada fazla masumdu. Gülümsedim. O an gerçek yüzüme vurdu. Ada beni Melisten daha mutlu ediyordu. Onun yanındayken ben oluyordum. Bora Uras değil Bora oluyordum. Soyadımla değil benliğimle konuşuyordum.
Ayağa yavaşça kalkıp Ada'yı da kucağıma aldım. Arabaya doğru yürüdüm. Arabanın önüne geldiğimde kapıyı açıp Ada'yı koltuğa yatırdım ve kapıyı kapattım bende sürücü koltuğuna oturdum. Tam arabayı çalıştırıyordum ki nereye gideceğim aklıma geldi. Şimdi Ada halasının yanına taşınmıştı. O yüzden yeni evini bilmiyordum. Kendi evime götürsem bir sürü soru sorardı şimdi. Tam uyandıracakken gözleri ani bir hızla açıldı.
ADA
Gözlerimin üzerindeki ağırlık inat edercesine sanki dahada artıyordu. Açmak için direnmeye bile gücüm yoktu. Birden arabada olduğumu fark ettim. Sonra tanıdık kokuyu hissettim. Araba mı? Bora'nın kokusu? Hızla gözlerimi açtım. Saate baktım. 18.02'ydi. Oha! Ben bu saate kadar uyudum mu? Bora'ya baktım. "Sen ne zaman geldin?" dedim. "Mesaj attıktan bir 15 dakika sonra." deyince "Neden uyandırmadın beni?" dedim. Sırıtıp "Uyurken çok masumdun." dedi. Tabi ben hemen domates oldum. Güldü.
Bir anda ciddileşip "Ağladın mı?" dedi. Başımı salladım. Yüzüme baktı. "Neden?" Bende onun gibi gözlerinin içine baktım. Çok güçlü hissettim bir an. Onun yanında yıkılmaz bir duvar gibi hissettim kendimi. Ama yinede ona muhtaçtım. Üzüldüğüm zaman ilk ona koşuyordum. Peki neden?
Sanırım bu sorunun cevabı şimdilik net değildi. Belkide bir sürü cevabı vardı. Seni mutlu ediyor, sana iyi geliyor, seni dinliyor...
Fazla bekletemeden olanları anlattım. Kendi ağzımdan bazı yerlere duygularımı katarak. İçimi dökerek rahatlamaya ihtiyacım vardı.
Herşeyi anlattığımda üzerimde ki yükün kalkmasını hisseder gidi derin bir nefes aldım.
Bir kaç dakika sessizce oturduk. Aniden Bora konuşmaya başladı. "Bana söz ver. Başına kötü bir olay geldiğinde, ya da çok kötü hissettiğin zaman ilk bana geleceksin tamam mı? İlk benimle paylaşacaksın. Beraber üstesinden gelmeye çalışacağız. Tamam mı?" dedi. Düşündüm. Daha tanıyalı 2 hafta olan adamla dertlerimi paylaşıyordum. Ondan destek oluyordum. Kafamda ki düşünceleri savdım. Ona ihtiyacım vardı.
Onaylarcasına kafa salladım. "Güzel. Şimdi evinin adresini ver. Seni bırakacağım." dedi. Bende bu sefer saçmalamadan evin adresini verdim.
Yolculuk her zamanki gibi sessizdi. Bizim evin önünde durduğunda kafamı yasladığım camdan çekip Boraya döndüm. "Şey... Bugün için teşekkürler." dedim hızla. O da gülümseyip "Ne demek. Ada'nın güçlü yanını gördüm ben. İçindeki çocuğu gördüm." Bu sözüne gülümsedim.
Eve doğru giderken bir yandan da anahtarı çıkarıyordum. Anahtarı çevirip kafamı kapıdan uzattım. "Hala!" Ses gelmedi. Galiba dersi bitmemişti. Odama doğru çıkıp babamın iş gezisinden bana getirdiği ayıcıklı pijamalarımı giydim. Tekrar aşağı indim. Mutfağa girdim ve dolaptan atıştırmalık bir şeyler çıkarmak istedim ama dolap bildiğin bomboştu. Kendi kendime hayal kırıklığı sesleri çıkarırken kapı kapanma sesini duydum. Galiba gelen halamdı.
"Fıstık bugün okuldan kaçmışsın ne oldu. İyi misin?" diyerek içeri girdi. "Hala sana her şeyi anlatacağım. Ama benim konuşmam için önce midemim susması gerek." dedim. O arada çantasını yere koydu ve güldü. "Tamam bakalım." Buzdolabını açtığında "Markete gitmem lazım. Beni bekle burada." dedi. Kolundan tutup "Ben giderim halacığım. Sen yeni geldin. Hem hava alırım. Ben giyinirken sende alacaklar listesini yap olur mu?" dediğimde gülümseyip onaylarcasına başını salladı. Bende odama çıkıp üstüme babamın aldığı hırka tarzı montu giydim. Arkasında patik resmi vardı ve kapşonunda kulaklar sevimli duruyordu. Altıma elime geçen ilk pantolonumu giydim ve hava serin olduğu ponponlu bere aldım. Ayakkabılarımı elime alıp aşağı inerken halamda listeyi hazırlamış beni bekliyordu. Elindeki listeyi ve parayı alıp evden çıktım. Çıkar çıkmaz yüzüme vuran soğuk hava gözlerimi kapatmama sebep oldu.
Biraz yürüdükten sonra marketin önüne geldim, markete girdikten sonra bir tane alışveriş arabası alıp listeye baktım.
Yumurta
Makarna
Salça
Parçalanmış et
Kırmızı ve yeşil biber
Süt
2 tane hazır puding
İlk önce puding ve sütü almaya karar verdim. Bir litrelik sütü alıp puding ne tarafta diye bakmaya başladım. Bulamayınca benşm yaşlarımda bir kız görevliye sordum. "Affedersiniz, pudingler ne tarafta?" dedim. Gülümseyip bana yerini tarif etti. "Teşekkürler. İyi akşamlar." diyip yanından ayrıldım. Dediği yere geldiğimde pudingi aramaya başladım. Kazandibi, sütlaç, sakızlı muhalebi... Aha! Puding. Ama en üst rafta. Oflayıp parmak uçlarına çıkıp uzanmaya çalıştım. Boyum kısa değildi ama bu rafa uzanacak kadar uzunda değildi. Tam alacakken bir flash sesi duydum. Arkama baktığımda neredeyse şoktan yere yığılacaktım."Bora?"
Herkese merhaba! Yeni bölüm ile karşınızdayız. Bir önceki bölümün kısalığından dolayı özür dileriz. Nedeni normalde bölümleri Başak yazıyor ben düzenliyor eklemeler yapıp paylaşıyorum. Geçen bölimü Başaktan izin aldım tamamını ben yazdım. Üşengeçlikten kısa oldu maalesef. -Sövmeyin lütfen-
Oy ve yorumlarınızı bekliyoruz.
Multi Bora'nın çektiği fotoğraf
Başak-Bilge
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sönmeyen Işık
Novela JuvenilAnnem ölmüştü. İşte bu kadardı. İk kelime, 12 harf. Ama verdiği acı? Sanki o iki kelime kalbimi yarıyor, 12 harfde vücuduma minik iğneler batırıyordu. Bu nasıl bir duygu bende tam çözememiştim. Ama öyleydi. Benim şefkatli, güzel annem bir katile ku...