16.Bölüm • Hazan

333 39 179
                                    


🎵Sezen Aksu - Biliyorsun🎵

16.bölüm•

Gün batımının turuncumsu yumuşak tonları gökyüzünü terkedip yerini ağır ağır laciverdin  koyu tonlarına bıraktığında, havanın gitgide kararmaya başladığını bilsem de yerimde oturmaya devam ettim.

Hava soğuktu, üzerimdeki ince ceket soğuğa karşı pek korumuyordu ama şu an soğuğun verdiği o keskin hisse muhtaçtım. Bir şeyleri hissedebilmek, bu soğuk olsa bile, hissizlikten iyiydi.

İç çekip kollarımı kendime sardım ve içimdeki sıkıntıyı bastırmaya çalıştım. Fakat göz ardı etmeye çalışıp yok saymak, o sıkıntıyı içimde daha da var ediyordu. Ağrıyan yerin vücutta kendini belli edercesine zonklaması gibi, içimi huzursuz eden düşünceler de varlıklarını çığlık çığlığa belli ediyordu.

Teras kapısının açıldığını duysam da hâlâ düşüncelerimden tam olarak sıyrılamadığım için o tarafa dönmedim. Yan gözle Yusuf'un geldiğini görebiliyordum, yine de gözlerimi daldığı yerden ayırmadım.

"Yemek hazır, aşağı gel," dedi yanıma iyice yaklaştıktan sonra.

"Yemeyeceğim," dedim keyifsiz bir sesle, geçiştirerek.

"İyi, senin tabağını da ben yerim," diyerek kandırmaya çalıştığında omzumu silktim.

"Ne yapıyorsan yap."

Neyseki ruh halimi bildiği için üstelemedi ve birkaç saniye sessizce durup bana baktıktan sonra tekrar içeri girdi.

O gittikten sonra elimi ceketimin cebine atıp telefonumu çıkardım ve gün içerisinde sıkça yaptığım gibi ekranını kontrol ettim. Ve tabii ki hiçbir bildirim yoktu, tıpkı son dört gündür olduğu gibi...

İzmir'den döneli dört gün olmuştu. Zihnimdeki zaman kavramını yeniden şekillendiren bu dört gün, sıradan günlere nazaran bir türlü geçmek bilmemişti. Bunun sebebi hissettiğim huzursuzluktu; huzursuzluğumun sebebi ise bu süre boyunca Merih'e hiçbir şekilde ulaşamamış olmamdı.

Eve geldiğim ilk gün, yerleşme ve dinlenme telaşımdan dolayı bir şey düşünemeden geçmişti. Ama sonraki gün Merih'i ne kadar arasam da telefonunun kapalı olduğunu bildiren sesli bildirimden başka bir şey duyamamıştım. Birkaç mesaj atsam da geri dönüş olmamıştı, hatta iletilip iletilmediklerinden bile şüpheliydim.

Başta sıkboğaz etmemek için aramalarımı biraz seyreltsem de sonraları artık endişelenmeye başladığım için tam aksine bir tutumla daha da arttırmaya başlamıştım. Dördüncü gün, yani bugün de ona ulaşamayınca çareyi Zeliha teyzeyi aramakta buldum ama onda da durum farklı değildi, telefonu ne zaman arasam kapalıydı.  Ulaşabileceğim başka kimse yoktu ve Yiğit'in numarasını almadığım için de oldukça pişmandım.

Kafamda binbir düşünce vardı ve zaman geçtikçe bu düşünceler katlanarak artıyor, bir ihtimaller silsilesi haline gelerek beni alt etmeye çalışıyordu. Merih'in beni arayıp sormaması daha önceden de karşılaştığım bir durum olduğundan belki bir nebze bunu kabullenebilirdim fakat iş Zeliha teyzeye gelince içinden çıkamıyordum.

Beni korkutan ihtimallerin başında Merih'e bir şey olmuş olma düşüncesi geliyordu. Hasta mıydı, ters giden bir şeyler mi vardı bilmiyordum ama bu bilinmezlik, beni bir endişe denizi içerisinde boğuyordu. En çok da şu an bulunduğum durumdan dolayı bu bilinmezliği gideremeyecek olmanın verdiği çaresizlik hissiydi beni zorlayan. İzmir'de olsam, çoktan yanına gitmiş ve sorunun ne olduğunu aydınlatabilmiş olacaktım ama şu an aramızda kolay aşamayacağım bir mesafe vardı.

NEFTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin