🎵Emre Yıldırım • Gelmesen de Beklerim🎵17.bölüm•
Duyguların soyut olduğu öğretilmişti bize. Beş duyu organımızla algılayamadığımız şeylere soyut diyorduk. Fakat göğsümü delip geçen bu acı neydi? Soyut bir duygu kalbimi böyle yerle bir eder miydi? Bir bıçak yarası gibi taşır mıydım gönül ağrısını içimde?
Merih'in yokluğunu görebiliyordum baktığım yerde, öyleyse yokluğuna somut diyemez miydim?
Bununla nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyordum. Onsuzluğa nasıl katlanacaktım?
Ona bu kadar alışmışken, her zerrem onu bu kadar özlüyorken ve... onu bu kadar seviyorken... Nasıl dayanacaktım?
Önceleri kabullenmeye cesaret edemediğim ve hep kaçtığım o gerçek, şimdi apaçık bir şekilde karşımdaydı.
Merih'i seviyordum.
Onu gördüğüm ilk andan beri değil, ruhlarımızın yaratıldığı andan beri seviyordum.
Bu gerçekle onun yokluğunda yüzleşmek, benim için her şeyi daha da zor hale getiriyordu. Gidişini katlanılmaz kılan da buydu; ona olan sevgimin boyutu.
Farkında bile olmadan günden güne içime işlemiş; zihnimi, kalbimi ve hislerimi ele geçirmişti. Şimdi bu denli onunla dolmuşken, o olmuşken, artık onunla olamayacağımı kabullenemiyordum.
Bedenimde müthiş bir yorgunluk ve bitkinlik hissettim. Göğüs kafesimdeki baskı artmıştı, zor nefes alıyordum.
Sürekli "Neden?" sorusu yankılanıyordu zihnimde. Neden gitti? Güç geçtikçe yakınlaştığımızı sanarken, aramıza hiç kapanmayacak bu mesafeyi neden açtı?
Bu sorularımın cevabı ne olursa olsun gidişini içimde haklı çıkarmaya yetmiyordu.
Bitkin gözlerimi avucumda sıkı sıkıya tuttuğum kâğıda indirdim.
Masalın sonu böyle mi bitmek zorundaydı? Gök perisi ve orman koruyucusu bir arada, ormanda yaşayamaz mıydı? Hem, mutlu sonla bitmez miydi masallar?
Merih, bir mutlu sonu bile esirgemişti benden. Üstelik mutluluğa bu kadar inanmışken...
Sonunun mutsuz biteceğini bilmesine rağmen bana neden bu masalı yaşatmıştı? Haksızlıktı.
Sevgimle onu iyileştirdiğimi söyleyen adam, bende bir daha iyileşmeyecek yaralar açıp gitmişti. Bunu ne aklım ne de kalbim alıyordu.
Elimdeki hafif yıpranmış kağıdı katlayıp cebime koydum ve ağlamaktan acıyan gözlerimi içimde bulunduğum boş odada gezdirdim.
Burada olmak bana acı veriyordu. Sürekli işleyen zihnim Merih'le olan anılarımızı getiriyordu gözümün önüne ve önceyle şimdiyi mukayese etmek aradaki derin uçurumu daha net görmemi sağlıyordu.
Yorgun bakışlarım bir an pencere kenarına, saksıdaki çiçeğe ilişti. Susuz kaldığı için solmaya başlamış, güçsüz birkaç yaprağı da dalından kopup saksının dibine düşmüştü. Birbirimizle şakalaşıp çiçekle konuştuğumuz an aklıma gelince gözlerim doldu. Bu çiçeği de tıpkı benim gibi arkasında bırakmıştı. Belki de benim de akıbetim bu çiçek gibi solup gitmek olacaktı.
Çöktüğüm yerden ağır ağır kalktım ve saksıya doğru yürüdüm. Bedenim, hareketlerim sanki başka biri tarafından yönlendiriliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFTİ
Roman d'amour"Gözleri... Yeşilin en güzel tonu olan gözlerine baktığım ilk an, sanki sisli bir ormanda kaybolmuşum gibi hissetmiştim. Sisli, serin, ıssız bir ormanda... Öyle ki bir an nemli toprakların kokusu bile gelmişti burnuma. Karnım karıncalandığında, hâl...