2.Bölüm•Daldan kopan sararmış bir yaprak usul usul inerek oturduğumuz masaya düştüğünde, düşen yaprağı aldım ve keyifsizce iki parmağımla döndürmeye başladım. Ekim ayının sonlarındaydık ve sonbahar, yüzünü ilk önce ağaçlarda gösteriyordu.
Hüznü çağrıştırsa da en sevdiğim mevsimdi, güz. Birbirinden güzel görünen ağaçlar, yere düşen yapraklar ve bu yaprakların üzerinde yürümek... Düşüncesi bile rahatlatıcıydı.
Fakat şu an bu rahatlıktan uzaktım.
Sınıf arkadaşlarım Bahar ve Miraç, belki biraz kafam dağılır diye beni okulun arka bahçesindeki kantine getirmişlerdi ve muhabbet ediyorlardı. Ama kafamın doluluğu, muhabbetlerine dahil olmamı engelliyor, ya da kısa cevaplarla geçiştirmemi sağlıyordu. Açıkçası içimden pek de konuşmak gelmiyordu.
"Asuman, sana diyorum?"
Bahar'ın sesi düşüncelerimi böldüğünde ona döndüm ve "Efendim?" diyerek soran gözlerle baktım.
"Çayın soğuyacak, bir yudum bile içmedin."
"Canım istemiyor," diyerek omuz silktim.
Bunun üzerine Miraç ofladı, "O kadar konuştuk, hâlâ kafana takıyor musun? Değiyor mu böyle canını sıkmana?" dediğinde "Elimde değil," dedim yakınarak. "Resmen kovdular beni oradan!"
Dün o kötü anı yaşadıktan sonra emniyete gitmiş ve o adamdan şikayetçi olmuştum. Adamın adını, ayrıntılı eşkâlini soran polislere net bir şey söylemediğim ve adamı kabaca tasvir ettiğim için polisler bu işten bir sonuç almanın mümkün olmadığını, üzerine gitmenin boşuna bir çaba olacağını söyleyerek ilgilenmek istememişlerdi. Sinirlenip de bir saat boyunca üstelememin ardından, dün akşam o adamın beni hangi sokaklardan geçerken takip ettiğini sormuşlardı. Hatırlayabildiğim kadarıyla bilgi verdiğimde, o sokaklarda işe yarar kameraların olmadığını, kör noktalarda kaldıklarını söyleyerek adeta beni başlarından savmışlardı. Belki de gerçekten yapılacak bir şey yoktu fakat ben, yaşadığım o korku yanıma kâr kalsın istemiyordum. Polislerin ilgisiz tavırları ve zaten en başta bile işin üzerinde çok da durmak istemeyişleri sinirimi bozmuştu.
Emniyetten çıktıktan sonra ise derse geç kalmamak için apar topar okula gelmiştim. Şimdi de ders arasındaydık ve diğer derse kadar kantinde oturuyorduk.
Dün akşam başımdan geçenleri Bahar ve Miraç'a bir bir anlattığımda benim iyi hissetmemi sağlamak için epey bir dil dökmüşlerdi. Yanımda olmaları ve beni düşünmeleri bana güç verse de, huzursuzluğumu içimden bir kağıdı buruşturup çöpe atar gibi kolaylıkla atamıyordum.
Üstelik bir de dosya mevzusu vardı...
Dün o eve sığındığımda dosyamı masanın üzerine bırakmıştım ve ben o anda onu düşünemeyecek kadar gergin olduğumdan, arada kaynamıştı. Yokluğunu ise ancak evime gelince fark edebilmiştim. O dosyadaki ödevi yapmak için iki haftamı harcamış, yeri geldiğinde gece geç saatlere dek uğraşmıştım. Ve şu an ödevimin akıbeti hakkında pek fikrim yoktu. Temennim, dosyayı atmamış olmalarıydı. Aksi takdirde iki haftalık emeğim boşa gitmiş olacaktı ve el yazımla yazılmış başka kopyası da olmadığı için aynı ödevi teslim gününe kadar tekrar yapmam imkansızdı.
Bu yüzden dersten sonra ilk işim, dünkü eve gidip dosyamı almak olacaktı.
Sesli bir şekilde ofladığımda Bahar, "İstersen okuldan sonra bize gidelim, yalnız da kalmamış olursun. Hem sen annemin yemeklerini seviyordun," dedi hevesli hevesli. "Ne dersin, bizde kal bugün?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFTİ
Romance"Gözleri... Yeşilin en güzel tonu olan gözlerine baktığım ilk an, sanki sisli bir ormanda kaybolmuşum gibi hissetmiştim. Sisli, serin, ıssız bir ormanda... Öyle ki bir an nemli toprakların kokusu bile gelmişti burnuma. Karnım karıncalandığında, hâl...