21.Bölüm • Orman

733 36 132
                                    


Merhabaa! Yeni bir bölümle geldim^•^

Hoşuma giden bir bölüm oldu, umarım seversiniz. Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfenn🥰💐

Keyifli okumalar!

21.Bölüm•

İçine düştüğüm anın tuhaflığını tanımlamakla uğraşmayacaktım çünkü sağlıklı düşünebilecek bir durumda değildim. Şu an bir nevi kaçırılıyordum; hatta bir nevi değil, basbayağı kaçırılıyordum. Hem de altı ay önce hiçbir şey demeyip giden ve şimdi de birdenbire hiçbir şey olmamış gibi dönen adam tarafından.

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. İçimden üçe kadar saydım. Elbette hiçbir şeye yaramadı.

Sinirle Merih'e döndüm.

"Senin bu yaptığına adam kaçırmak derler!"

Bu çıkışımdan etkilenmişe benzemiyordu. Yola odakladığı gözlerini ayırmadan arabayı sürmeye devam ettiğini görünce daha fazla sinirlenmiştim.

Elimi çantama atıp karıştırdım ve telefonumu bulup çıkardım hemen.

"Seni polise şikayet edeceğim."

Dediğimi yapacaktım, tabii daha numarayı bile tuşlayamadan telefon ellerimin arasından çekilip alınmasaydı...

"Telefon yok," dedi ve elimden aldığı telefonu sol cebine koydu.

Ona hayretle baktım.

"Ver telefonumu!"

İstifini bile bozmayınca "Sana diyorum!" diyerek üsteledim.

Sinir bozucu sessizliğini bozmuyordu, beni çıldırtmak ister gibi bir hali vardı.

"Merih! Telefonumu ver, ve beni geri götür," dedim tane tane, vurgulayarak.

"Adamakıllı oturup konuşmadan hiçbir yere gitmiyorsun," dedi kesin bir sesle.

"Sana defalarca kez söyledim, konuşacak bir şey yok."

"Asuman..." Gözlerini kapatıp açtı ve sıkkın bir nefes verdi. "Gerekirse bağır, çağır, kız bana. Ama ne olur bir kere dinle beni."

Ses tonuna kapılmamaya çalışarak söylediklerine odaklandım. Bağırıp çağıramayacak kadar kırgındım ona, bunu anlayamıyor muydu? Onu dinlersem ne değişecekti? Bir veda bile etmeden gidişini haklı çıkaracak ne gibi sebepler sunacaktı bana? Yaşananları geri almak ya da hiç yaşanmamış saymak mümkün değildi. Geçmişte de kalsa geçmeyen, hâlâ tazeliğini yitirmeyen yaralar vardı.

Keyiften yoksun bir şekilde gülümsedim.

"Tutturmuşsun konuşalım diye...Konuşacaklarımı kaldırabilir misin ki?" Meydan okurcasına yüzüne baktım. "Duyacakların hoşuna gidecek mi? Ne istiyorsun, Merih? Bana ne yaşattığını mı bilmek istiyorsun?"

Direksiyonu sıkıca tutan elinin parmak boğumları beyazlamış ve çenesi kasılmıştı. Söylediklerimin daha şimdiden canını sıktığını görebiliyordum. Diyecek bir şey bulamayıp sessiz kalışı da bunu gösteriyordu.

Bunun üzerine ben de bir şey söylemedim ve başımı sağa çevirip kollarımı önümde bağlayarak akıp giden yolu izledim. Nereye gittiğimizi bilemiyordum, nasıl olmuştu da kendimi burada bulmuştum onu da bilemiyordum ama hâlâ inanılmaz geliyordu.

Merih, hemen yanımdaydı, ama bana öyle uzaktı ki... Gidişiyle aramıza çizdiği sınır, ona ulaşmama engeldi. Zaten artık benim de ona doğru bir adım atacak gücüm kalmamıştı. Yorulmuştum.

NEFTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin