19-🌓

505 42 1
                                    

"Döndüğümde Turan'ın taburcu olacağı güne denk gelmiştim. O gün herkese teşekkür edip hastaneden ayrılırken, benden numaramı istedi. Beklemiyordum ama içten içe de nasıl sevindiğimi anlatamam. Numaramı verdim.
Bir kaç gün telefonda konuşsak da ikimize de yetmedi. Tam olarak iyileşmediği için evden çıkmıyordu. Evine gitmeye karar verdim.

O günden sonra her iş dönüşü yanına uğradım. İyileşene kadar baktım. Aramızda adını koyamadığımız bir şey vardı. Sonunda birbirimize açıldık. Turan iyileşince, gittiği her operasyonun bitişini yüreğim ağzımda uykusuz bekledim.
Bunun dışında bir gün bile üzmedi beni. Bir adam bir kadını her haliyle mi sever? O beni öylesine sevdi ki ölsem gam yemezdim."

Tüm anlatılanları dikkatle dinleyen Karaca hala çözemiyordu. Bu denli derin bir aşk nasıl olur da kendi aşkıyla kesişirdi.

Turan'a baktı, geçmişi hatırlamak adamı üzmüş olacak ki derin düşüncelerle boğuştuğu her halinden belliydi.

Çayından bir yudum alıp devam etti Esra.

"Biz Urfa'lıyız Karaca. Ailem büyük bir aşiretin mensubu. Çok da sevilen sayılan bir aileyiz. Elimiz kolumuz her yere uzanıyor analayacağın. Görev yaptığım şehirde de akrabalarımız var. Babama Turan'la beni gördüklerini yetiştirmişler. Babam beni çağırdı, Urfa'ya gittim. Çok sinirlenmiş ama bana asla kıyamazdı. Anlat dedi, Turan'ı anlattım, teğmen olduğundan beni nasıl sevdiğinden bahsettim. Niyetimiz ciddi dedim. Babam da aşiret kavgaları yüzünden sevdiğine kavuşamamış bir adam. Kendi sevdası geldi belki aklına, gelsin istesin aynı şehirde adını koymadan olmaz dedi.

Turan İzmir'e, ailesine haber vermeye gitti ama eli boş döndü. Elbette bu kadar kültürlü, görgülü, tahsilli bir aile benim gibi doğulu bir hemşireyi oğullarına yakıştıramazlardı.

Her şeye rağmen Turan, komutanlarıyla beni istemeye geldi. Nişanlandık. Babam birlikte yaşamamıza da izin vermişti. Artık aynı evde yaz aylarında yapacağımız düğünün hayallerini kuruyorduk. Ben ömrümde hiç o evdeki kadar mutlu olmadım. " dedikten sonra gözünden akan birkaç damla yaşı silip devam etti.

Turan yine operasyona gitmişti. Bir gün hastaneden çıktım eve geliyorum. Siyah transporter tipi bi araç önümü kesti. Ağzımı kapattılar, gözlerimi, ellerimi bağladılar.

Dağ başında bir yere götürüldüm. Meğerse aylar önce askerlere saldıran teröristlermiş.
Benden ne istediklerini bilmiyordum. Sadece birkaç saat beklediğimi hatırlıyorum. Sorgu yok bir şey yok.

Sonra, korkunç tipli bir adam geldi. Bana Turan'ı sordu cevap vermedim. Parmağımdan yüzüğümü zorla çıkardı. İçine baktı, Turan, Teğmen Turan Yılmaz, demek nişanlın, ağzının tadını biliyormuş bizim asker diyerek iğrenç bir kahkaha attı.

Sadece yüzüne tükürebildim. Çok sinirlendi ama bir şey yapmadı. Şükret ki kıymetli bir büyüğümüzün misafirisin yoksa burada parçalardım seni dedi. Kimden bahsettiğini bilmiyordum. Bir süre daha beklettiler. Sonra içeri, orada görmeyi hiç beklemediğim biri girdi.

Büyük amcamın oğlu, abi dediğim insan. Sandım ki haberimi aldı, beni kurtarmaya geldi. Genç olmasına rağmen, çok tanınmış bir iş insanıydı. Her yerde yaptığı yardımlar konuşulurdu. Ailenin gurur kaynağı...

Turan'dan kurtulmak istediklerini, isterse şu an büyük bir patlama ile ondan kurtulabileceklerini ama bunun onlara pahalıya patlayacağını benim onu bu şehirden göndermem gerektiğini anlattı.

Turan ve ekibini uzaktan gören kameralardaki görüntüleri ve patlayıcıları izletti. Abi dediğim insanın teröristlerin başındaki adam olmasına mı şaşırsam yoksa Turan'ın ve askerlerinin tehlikede olmasına mı endişe etsem bilememiştim.

Meğerse uyuşturucu ticaretinin döndüğü merkezin başındaymış kuzenim. Şehre gelen uyuşturucuları, gemilerle yurt dışına kaçırıyorlarmış.

Turan, örgütün özellikle bu kısmıyla ilgilendiği ve ağır zarar verdiği için onu göndermek istemişler. Ya gidecek ya ölecek dedi bana o gün. Seçim senin. Tüm bunların dışında bir de... "
deyip Turan'a baktı Esra.
Turan sinirlenmiş ve endişeli bir halde neden bana anlatmadım dese de cevap vermedi Esra. Devam etti.

"Bir de bana çoktan göz koymuş. Turan'ı göndereceksin dedi. Aynı evde kaldınız artık kimse sana iyi gözle bakmaz. Ama ben evlenirim seninle dedi. Neye yanacağımı, neye şaşıracağımı bilemedim. 1  hafta süren var, tekrar ulaşırız biz sana dedi. 1 hafta içinde Turan'ın ya kötü haberini duyacaktım ya da gidişini...

Yanımdaki adamlara bir yerine zarar gelmesin yakarım deyip, çekip gitti. Ben ona abi diyordum.

Eve getirdiler. O gece hiç uyumadım düşündüm. Olmaz dedim kanun var nizam var. Zarar veremezler. Her şeyi Turan'a anlatmaya karar verdim. Görevden dönüşünü bekledim. Geldiğinde hemen anlatamadım olanları. 1 haftalık sürem doldu.

Kuzenim, abim dediğim aşağılık adam hastaneye geldi. Kabul etmediğimi söyledim. O gün, babamı aramış. Turan'la aynı evde kaldığım için buradaki insanların bana iyi gözle bakmadığını, Turan'ın beni kötü emelleri için evinde tuttuğunu, göreve gittiğinde ise tekinsiz kişilerin eve girip çıktığını söylemiş.

Biraz da aşiret, töre safsatalarıyla, babamın beynini namusumla ilgili saçma şeylerle doldurmuş. Babam o günün akşamı beni çağırdı. Kötü bir şey olduğu belliydi. Turan'a, babamın biraz rahatsız olduğunu görmek istediğimi söyledim. Bana kıyamayan babam yanına gider gitmez öyle bir tokat attı ki...

Ben babamı ilk kez böyle sinirli gördüm. Kızının kötü yollara düştüğünü düşünen bir babaya dönmüştü. İşi bırakacaksın, Turan'dan ayrılacaksın dedi. Kuzenim ağabeyim dediğim adam, babamı öyle biri kandırmıştı ki Turan'ın ailesinin istemede olmamasını bile anlattıklarına delil göstermişti. Babam beni hiç dinlemedi. Kuzenim olacak insanı aradım, söylediklerini kabul ettiğimi söyledim. Başka çarem yoktu. Namussuzluk damgası yemiştim ailemden. Bir de Turan'ı kaybedemezdim. Üstelik canı tehlikede olan yalnız o değil tüm askerleriydi. Son kez vedalaşmaya görev yaptığım şehre gitmek için bile kuzenim olacak o yılanın sayesinde izin verdi babam.

Turan'a ayrılmak istediğimi söyledim, deliye döndü. Söylediğim hiçbir bahaneye inanmadı. Öyle mutluyduk ki çünkü. Sonunda başka biri var dedim. Sen görevdeyken tanıştık, başka biri var. Sanırım bir insanı, bir erkeği, hele de bir askeri en çok yıkan şey bu olsa gerek. Yıkıldı, ne yapacağını bilemedi. Akşama geldiğimde evden gitmiş ol deyip kapıyı çarpıp çıktı.

1 hafta sonra, terörist kuzenimden haberini aldım, görev yeri değişmiş. Aklımca planlar yaptım. Evden kaçıp yanına gidecek, her şeyi anlatacaktım. Tüm arkadaşlarımızı aradım, sormadığım kişi kalmadı. Kimse yerini bilmiyordu. Hiç kimseye söylememiş. Bilenler de zaten söylemezdi.

Yılmadım, evden her türlü kaçmayı göze almıştım. Çünkü kuzenim ağabeyim dediğim insan müsveddesi yine kandırmıştı babamı. Bu kızın adı çıktı kimse almaz. Ben evlenirim amca adımız temizlensin demişti. Yapamazdım, bu kadarı çok fazlaydı.

O hafta Adana'da görev yapan bir arkadaşımla konuştum. Bir aile var dedi. Buranın en meşhur ailelerinden. Evlerine yatılı kalacak bir hemşire lazımmış. Kızları benim arkadaşım olur, çalışmak istersen konuşurum dedi.

Kaçtım, Adana'ya geldim. Kurtuluş ailesinin evine yerleştim.
Hepsinin psikolojisi alt üst olmuştu. Bir başlarına iki kız çırpınıp duruyordu aile için. Paramparça bir haldeydiler.

Ben bu aileyi toparalayacağım, onlar da beni deyip başladım işime. Fadik anne, Yılmaz günden güne iyileşti. Yalnız benim asıl görevim uzun zaman komada kalan Azer Kurtuluş'la özel ilgilenmekti."

Bunu söylerken Karaca' ya baktı. Karaca ise gözleri dolu bir şekilde dinliyordu kadını.

" Karaca, o geceden sonra Azer'i öldü sanıp eve götürmüşler ama nabzının çok hafif attığını farketmiş Ceylan. Hastaneye getirmişler. O gece yoğun bakıma alınmış kızlar İstanbul'da abilerinin başında kalmış. Fadik anneler de Adana'daki evi hazırlamak için yola düşmüşler. Yolda saldırıya uğramışlar. Bir kardeşlerini daha kaybetmişler. Yılmaz yaralanmış, Fadik anne çıldırıp yalınayak yollara düşmüş. Yolda bulanlar hastaneye getirince Yılmaz bulmuş Allah'tan annesini. 1 hafta sonra da kızlar Azer'i Adana'ya getirmişler. Ben evlerine geldiğimde 1 aydır Adana'dalardı....

İHTİMALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin