Medyanın güzelliği beni benden aldı resmen. Mitolojik zamanlardan ilham alınarak yapılan her şey sanat eserine dönüşüyor...✨
Keyifli okumalar şekerparelerim🫂
●○●○●
Hoseok ve Namjoon ziyarete geldiklerinden beri Jimin'le sohbet ediyor, kaynaşıyorlardı.
Besbelliydi ki Hoseok sevgi dolu tatlı bir adamdı. Geldiğinden beri açıklanamaz bir enerji saçılmıştı eve.
Namjoon ise ciddi gözüken iri bir adamdı. Fakat 'dışı sert içi yumuşak' tabiri tam da Namjoon'a göreydi. Jimin'le samimiyetle konuşmuş, en az Hoseok kadar içi ısınmıştı ona. Birbirlerini tanıtırken sayamayacağı kadar gamzesi belli olmuştu Namjoon'un.
Sohbet ederken Jungkook çok dahil olmamış, telefonuyla ilgilenmişti. Ara sıra Jimin ona bakıyordu. Bilmiyordu ki her bakışını yakalamıştı Jungkook.
Her defasında, sanki hiç öpüşmemiş, dudaklarından o zehirli şarabı içmemiş, ona kendini teslim etmemiş gibi, kalbinin varlığını hatırlamamış gibi utangaç bir adama dönmüşüyordu Jimin.
Bir kere göz göze gelse, bir kere temas etse geçmişi unutuyordu da temizleniyordu sanki. Midesi kelebekleniyor heyecan basıyordu tenini.
Tabi ya, ten uyumu işte...
Jungkook da çok farklı değildi. Ne de olsa onu evinde isteyen oydu. Ancak Jungkook hislerini belli etmiyordu. Edemiyordu... İçine kazınmış kötü geçmişin bıraktığı sert yapı bir türlü gitmiyordu ondan. Tıpkı üstünden sinmeyen kötü bir koku gibi...
Jungkook Jimin'in utangaçlığını da, utanmazlığını da, arzıslığını da, mutluluğunu da çok seviyordu. Sanki gözlerine her baktığında ilmek ilmek kalbine adı yazılıyordu. O küçük gözler, o koyu kahverengi gözlersiz yapamazdı.
O gözler birbirlerine muhtaçtı, birbirleri olmadan kör olmaktan farksızdı.
En güzel tarafı da buydu ya! Jungkook, 'bana muhtaç kalmanı seviyorum' dese bile kendini de her geçen gün ona kaptırıyor, aşk zindanının içinde daha da kayboluyordu. İkisi de birbirlerine muhtaçtılar, muhtaç olmalarına da muhtaçtılar. Çünkü bu sevgiden, bakışlardan ve sevişmelerinden kopmamak için, gitmemek için... Muhtaçtılar.
●○●○●
Hava kararmıştı artık. Jimin büyük bahçedeki üç kişilik salıncakta kulaklığıyla birlikte uzanıyordu. Kendini belli eden ay yavaşça daha da beyaza bürünüyor, gündüzün vedasını haber veriyordu.
Salıncakta yavaş yavaş sallanıp yüzüne esen rüzgarın hoşluğuyla rahatlıyordu. Kulağından beynine yankılanan müzik içini bir hoş ediyor, ne zamandır iş yüzünden kafa dinlemeye vakit bulamadığını düşünüyordu.
Saatlerdir uzandığı salıncakta yanına kimse gelmemişti. Jungkook'u telefon görüşmesine gittiği andan beri tekrar görmemişti. Ama evde olduğunu düşünüyordu. Hoseok ve Namjoon içeride birşeyler içiyorlar, akşam izlenecek filmi seçmeye çalışıyorlardı.
Tanışma günlerini güzel bir filmle taçlandırmak için.Artık güneş tamamen battığında bahçedeki lambaların açıldığını ve ne kadar zaman geçtiğini fark etmişti.
Kulaklığını yavaşça çıkarıp kollarını havaya kaldırarak gevşedi.Derin bir nefes alıp kapkaranlık gökyüzü ile buluşturdu bakışlarını.
Artık kalkma vakti gelmişti. Şu an görmek istediği tek yüz Jungkook'un yüzüydü. Adımlarını evin bir kısmı cam olan oturma odasının duvarlarına yöneltti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOİRA ~JIKOOK~
FanfictionJungkook simsiyah saçlarına geceyi, Jimin ise sapsarı saçlarına gündüzü sığdırmıştı. Onların bedenleri değil, ruhları sevişiyordu. Ve her simsiyah geceyi tamamlayan sapsarı bir gündüz vardı.Tıpkı ikisinin birbirini tamamladığı gibi. 📍BDSM 📍SMUT 📍...