Islak Kelebek...
Düştüğü kör kuyunun dibinden tenini okşayan o soğuk rüzgâra rağmen, gök yüzüne umutları eşliğinde el uzattı.
Ona uzanan elin bir Azrail'e ait olduğunu nasıl bilebilirdi ki?
Tuttuğu elin kanı masumluğuna akıp tüm ruhunu kuşattı. Bakt...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Zihninde geçmişi canlanırken, genç adam idealleri uğruna paramparça etmişti tüm benliğini.
Huzuru, nefreti, öfkeyi, acıyı ilmek ilmek boynuna işlemişti kör kaderi.
Genç adamın kulağında acı çığlık ile bağırış duran küçüklüğü gözlerinin önünde yanarken, onu ölüme terk eden ailesi ardında bıraktığı enkazı umursamadan gitmiştiler.
Savunmasız o bebeğin elleri ayakları zalimce bağlanıp çöpe atılmıştı. Tüm güzelliklere şirk koşan gözleri kapalıydı. Daha gözlerini açmayı bilmeden yağmur damlalarından büyük bir darbe yemişti. İşte o an bebek savaşmayı seçmişti. Riyâkârca, fütursuzca, kabaca...
Bebek gözlerini daha açmadan siyahla karşılaşmıştı. Ona seçim hakkı sunmamıştı hayat, küçük beden siyahın koyuluğundanhoşnutsuzdu. Biliyordu çünkü, o siyah kadar yalnızdı ve hep öyle kalacaktı.
Göz yaşları yağmur damlalarıyla karışırken onu kurtaracak bir umut arıyordu. Henüz küçücüktü, ölemezdi. Hiç bir meleğe kefen yakışmazdı çünkü.
Umutların tükeneceği tam o zaman boş sokakta adım sesleri duyuldu. Küçük bedeninin üzerine düşen bir gölge belirdi. Siyah kıvırcık uzun saçları ve kahve gözlere sahip naif bir kadın vardı şimdi karşısında. Anında ağlaması kesilirken doğduğundan beri ilk defa gülümsemişti o bebek.
Kadın ilk başta karşılaştığı bu görüntü karşısında şaşırsada hızlıca toparladı kendini. Derhal bebeğin ayaklarını ve bileğini sıkan o ipleri çözdü. Ağlıyordu...
Mavi gözleriyle kadına minnet dolu bakışlar göndermişti küçük bedenin sahibi.
O an söz vermişti kadın. Kucağında sıkıca sarmaladığı bebeğin derinliği ölçülemez gözlerine bakarken, onu hiç bir zaman bırakmayacağına dair yeminler etmişti.