Merhaba, iyi okumalar dilerim!
Zeynel, arkadaşları ile bir masada oturmaktaydı. Masa da dönenen muhabbet ile atılan kahkahalar, kampüs cafenin her yerinden duyulabilecek kadar gürdü. Adı her yerde duyulanların, istediklerini yapma gücü vardı. Attıkları alaylı kahkahalar ile adeta insanları aşağılıyorlardı. Zeynel de bu masada, bu kahkahaları atanların arasındaydı. Tek fark ise artık artık kimseyi aşağılamak istemeyişiydi.
Zeynel, yıllardan beri ilk kez kendi böyle neşeli hissediyordu.Mutluydu. Aldığı bir karar ve tanıştığı bir kız ile tüm hayatı yenilenmişti adeta yeniden doğmuş gibi hissediyordu. Hayatın boynuna zincirler ile bağladığı acılardan kurtulma yolunda emin adımlar ile yürüyordu. Ona acı veren, onu yok sayan herkesten kurtulmuştu. Ne Enes'i umursuyor, ne de Kaan'ın aramalarına cevap veriyordu. Annesini tamamen yok sayıyordu. Ne aramalarına cevap veriyor, ne de yaşadığı şehre geldiğinde kapısını açıyordu. Buna rağmen her hafta banka hesabına düzenli miktarda para yatmaya devam ediyordu. Annesi özel bir banka da genel müdürdü, babasından boşalan koltuk annesinin olmuştu. Hiçbir zaman para konusundan eksiklik çekmezdi çünkü annesi, annelik görevini yerine getiremeyecek kadar acizdi. Bunun yerini para ile dolduruyordu. Zeynel'in annesine ihtiyacı yoktu. Zeynel'in artık kimseye ihtiyacı yoktu. Leyla, hariç. Leyla, onu mutluluğunu armağan eden kişiydi, olacaktı.
Zeynel'in ne aşka, ne annesine ihtiyacı vardı. Onun istediği tek şey gerçek bir arkadaşlıktı. Şuan yanında oturduğu insanlar onun gerçekten arkadaşı olamazdı. Çünkü hepsi sahteydi, birbirlerinin arkasından onca laflar ediyor, kapı aralığında arkadaşlarının sevgililerine sulanıyorlardı. Mide bulandırıcıydı. Ama Leyla ve Ezgi'nin hiç böyle şeyler yaptığını görmemişti Zeynel. İkisini yan yana gördüğü vakitler ya deli gibi kahkaha atıyor, ya da birbirlerine yaklaşır ciddiyet ile bir şeyler konuşuyorlardı. Bir de aynı evde yaşamaları... Zeynel en çok buna özeniyordu. Bu şehirde olduğu gibi diğer şehirlerde de yaşarken Zeynel hep tek yaşıyordu. Oysa ne çok isterdi, birileriyle beraber yaşamayı. Kaan ile yaşadığı birkaç hafta bile, evde bir nefesin olması Zeynel'i nasıl mutlu hissettirmişti. Ama sonu hazindi yine. Zeynel, Kaan'ı düşünmeyecekti. Artık ona acı veren hiçbir şey olmayacaktı hayatında.
Zeynel, hayata meydan okuyor, acıya isyan ediyor. Acıya, hayata boyun eğmeyecekti. Artık onu kimse üzemeyecekti. Zeynel, kendi sonunu kendi getirecekti. Beline konan el ile düşüncelerinden ayrıldı. Şortunun ve üzerindeki askılının açıkta bıraktığı yerden bir el içeri girmişti. Zeynel, kafasını çevirip elin sahibine baktı.
Alp.
Yüzündeki yarım gülümseme ile, davetkar olmaya çalışan bakışları ile çekici görünmekten çok, dişisine çiftleşme dansı yapan iguanaya benziyordu. Son zamanlar da dudağının altında çıkmaya başlayan sakal uzantısı da bu görüntüyü destekliyordu. Zeynel, tehlikeli oyunlar oynamayı severdi. Biliyordu ki, şehvetin yola getiremeyeceği tek bir erkek dahi yoktu. İnsanlara boyun eğdirmek, onları derin arzuları ile kendisine bağlamak, Zeynel'e güç veriyordu. Oynadığı oyunlar, şehvetini dizginleyemeyen erkekler ona o kadar aciz görünüyordu ki, bundan zevk alıyordu. Zeynel, ona tapılmasını istiyordu. Güzelliğin ve zarafetin tanrıçası olmak istiyordu. Erkekler bu kadar aptal olduğu sürece bu çokta zor görünmüyordu.
Belinde dolaşan eli, üzerine konan bir sineği kovalarcasına elinin tersi ile itti. Masa da dönen muhabbet artık dikkatini çekmiyordu. Ona neydi Simay'ın kürtaj yaptırdığında, ona neydi Can'ın Melisa ile sevişmesinden, ona neydi Kübra'nın Çağatay'ı aldatmasından? Bu insanlar neden bu kadar aptaldı? Zeynel, bunu da anlamıyordu.
Oturduğu sandalyeden ayağa kalkıp, küçük çantasını omzuna attığında herkesin bakışları ona döndü. Yüzünde memnuniyetle bir gülümseme oluşurken, sandalyeyi geriye iterek çıktı. "İzninizle." Şöyle bir baş selamı verip çıkış kapısına yürüdü, arkasına, sağına ve soluna bakmadan. O güzelliğin tanrıçasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taklit
General FictionUcu açılmış kurşun kalemi kağıdın üzerinde dans edercesine gezdirdi, kız ince uzun parmaklarını. Renkler kaleminin ucundan akıp bir şelale oluşturuyordu. Yarattığı şaheserin farkında olmadan gözlerini kağıdın üzerine dikmiş, hiçbir şey düşünmüyordu...