30.Bölüm:"Kadavra"

17 2 112
                                    

Merhabalar, iyi okumalar dilerim!

Sezen Aksu  - Son bakış

(Belirttiğim yerde açmanızı öneririm.)

Ölüm.

Tamamlanmamış bir hayat. Gülüşlerin solduğu, ağlamaların eksik kaldığı... Öylesine unutulmaya yüz tutmuş, bir kitabın son sayfasını çevirmek gibi adeta. En son akla gelen şeydir, insanın kendi ölümünün akla gelmesi. Gün gelir, o insan ölürse ne yaparım, diye bir düşünce yoklar insanı ama kimsenin aklına gelmez bir gün de kendi ölümün geleceği. 

Ne için yaşıyoruz bu hayatı? Sevdiklerimiz için mi, kendimiz için mi, hayallerimiz ve hedeflerimiz için mi? Ne acı! Bir insanın öylece hayattan kopması... Gülüşlerin kaybolduğu, acıların dindiği ölüm. Büyük bir son mu? Yoksa açılan kocaman bir kucak mı?

Bir yakarış.

Bir iç çekiş.

Bir çığlık.

Son bakış.

Son nefes.

***

Zeynel, yatağında öylece uzanırken beyaz yastığını kolları arasına alıp, tavanındaki o çatlağa bakmaktaydı. Küçük bir çatlak, küçük bir sızıntı. İnce bir çizgi halinde tavandaydı. Zeynel, gözlerini ayırmadan o çatlağa baktı. Parmak uçlarında o çatlağın üzerinde yürüdü. Ruhu derin bir kedere boyanmıştı. Canı yanmıyordu belki ama ruhu sızlıyordu. 

Annesi geleli tam dört gün olmuştu. Annesi ve yıkım, birbiri ardına gelen felaketlerdi. Eğer Zerrin Hanım, bir şeyin içindeyse, onun mahvolması yakındı. Hayatta her daim böyle olmuştu. Babası varken hayat her daim daha kolaydı. Babası, insanları sevgi ile kucaklamayı iyi bilirdi, onun bakışlarında vardı merhamet. Ama annesi, o öyle miydi? Nerede, onun dışında bir güzellik var, onu mahvetmeye yer arardı. O yıkımdı, o sondu. Onun gelişi, gidişi, varlığı... Her şeyi felaketti! Zeynel, ondan nefret ediyordu. Bu her zaman böyle olacaktı. 

Odanın kapısı açıldığında Zeynel, gözlerini dahi ayırmadan çatlağa bakmayı sürdürdü. Zerrin, rahatsız bir şekilde kapıdan içeri baktı. Kızın bu halleri onun son derece sinirlerini bozuyordu. Eli, karnına gitti. Söyleyememişti. Onun odadan çıkmasını bekliyordu günlerdir. Ama Zeynel, Zerrin geldiğinden beri odadan çıkmayı reddediyordu. Telefonunun çalması, çakma arkadaş bozuntularının onu sürekli dışarı çağırması bile onu yerinden kaldırmamıştı. Telefonu ile ilgilenmemesine rağmen, şarjını sürekli dolduruyor, sesini açık bırakıyordu. Gelen onca bildirimi görmezden gelirken, aradığı tek isim, onu aramıyordu. Zeynel'de onu aramıyor, sadece onun aramasını, aramayacağını bildiği halde bekliyordu. Leyla, içinde karanlıklar arasında dizlerini kafasına dayamış oturan küçük kız çocuğu, onu bekliyordu. Hayattaki tek gerçek arkadaşını kaybetmek istemiyordu. Bunu rağmen onu aramıyor, alacağı cevaptan korkarak kaçıyordu.

"Ne zaman kalkacaksın, şu yataktan?" diye sabırsızlıkla söylendi Zerrin. Şuan ilgi odağı o olması gerekirdi. İki canlıydı yahu! Gerçi, tek canlı olsa da ilginin bir başkası üzerinde olmasını kaldıramazdı ya, neyse. 

"Bu evden gittiğin zaman." Tek düze bir ses ile yerinden kıpırdamadan konuştu Zeynel. Annesinin gitmesini, hayatının tekrar eski seyrine kavuşmasını istiyordu. Neşeli, canlı  ve özgüvenli haline dönmeyi istiyordu. Arkadaşını istiyordu. Ama Zerrin Hanım olduğu yerde daima kaos olurdu, Zeynel bunu yirmi üç yıllık hayatı boyunca gereğinden fazla kez deneyimlemişti. 

Zerrin, bu sözlere bozuldu. "Sen ne biçim konuşuyorsun annenle?" benimle diye sesini yükseldi. Tahammüllü kalmamıştı artık. Bu kız iyice, kafayı yemişti. Yatağın ucun kadar ilerleyip, kızın tepesinde dikildi. Zeynel, gözlerini kırpıştırdı, sakin olmaya çalışarak. Öfkeli olmak için enerjisi yoktu, ama her an yaşayacağı bir sinir patlaması ile ayağa kalkabilirdi. Gözlerini kapattı. Gözleri kapandığında bile o tavandaki çatlağı görebiliyordu. Bu onun için bir sakinleşme yöntemiydi. Derin bir iç çekiş ile o çatlağın üzerinde yürüdüğünü hayal etti. Adımlarını sayıyordu.

TaklitHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin