35.Bölüm:"Her şey ucuz bir taklit"

25 2 90
                                    

Merhabalar, final bölümü ile sizlerleyim! İyi okumalar dilerim!

Hayat, bilinmezliklerle dolu bir gerçek. Ve insanlar bilinmezliğin içinde kaybolur. Oradan oraya savrulur daima. Neydi aradığı bilmeden, bazen insanların peşinde oradan oraya, bazen kendi bulma yolunda, hayat meşgalesinin götürdüğü yere savrulur. Savrulur da savrulur, insan bu. Doyamaz düşmelere, farkında olmadan defalarca düşer. Kalabalığın ortasında tek başına kalır, elini uzatır. Birinin onu görmesini, elini tutmasını ister. Keşfedilmeyi bekler hayatı boyunca. Daima düşer, bazen kalkmak nedir bilmez.

Eğer, yere düşüyorsanız. Kendi gücünüz ile kalkın. O zaman bir sonraki düşüşünüz o kadar canınızı yakmaz. Düşersem, kendim kalkarım, demeyi bilin kendinize. Ayağa kalkmak için hiç kimseye ihtiyacınız yok. İçinizdeki gücü görün. 

Gerçek hayatta, insanlar her zaman sevdiklerine kavuşmaz. Devamlı, devamlı hatalar yapılır, insanlar birbirlerine geç kalır. Bazen gözleri önünde olan kişiyi göremez. Olmazı, oldurmaya uğraşırken, gerçeklikten kopar. Gerçek hayatta klişeler yoktur, sonu gelmez entrikalar da yoktur. İnsanların, başka insanların hayatında kendine hak görmesi başlı başına bir saçmalıktır. Her zaman insanın hayatında çetrefilli olaylar olmaz, düşünceler karmaşıktır genelde. İnsan, kendi düşünceleri içerisinde kaybolur. Arkadaşlıklar daima devam etmez. Kalpler kırılır, onarılamaz. Hatalar yapılır, bazen düzeltilemez. Pişmanlıklar vardır, keşkeler vardır, iç çekişler vardır. 

Yani söyleyeceğim şey şu ki, buradaki hayat gerçek değil. Gerçek hayatta kapınızın önünde sizi bekleyen bir beyaz atlı prens yoktur. Ya da sizi gıcık edecek, nefret ettirerek kendine aşık edecek bir erkek yok. Sizi daima sevgi ile kucaklayacak o kadın yok. Acı var, gözyaşı var, arkadaşlıklar ve küçük mutluluklar var. Her şeyden önce kendi özgürlüğünüz var. 

Hayata dönün, burada hiçbir şey gerçek değil. 

Her şey ucuz bir taklit. 

-Ezgi

***

Ve hayat durdu. Yaşam durdu. Hayat, yatak ve lavabo arasında geçen koca bir paradokyaydı. Git, gel. Düşün, dur. Her şey aynıydı. Sonraki altı ay koca bir boşluktu. Ezgi, boşluğun içerisinde yüzüyordu, yüzme bilmediği hal de. Kenara köşeye attığı para ile Ezgi bulduğu ilk daireyi kiraladı. Hayatta ne olup ne biteceğini bilemese de, bir yıllık kirasını peşin ödedi. Daire dayalı, döşeliydi. Kendi eşyalarının nakliyeyle gelmesi neredeyse bir ay sürdü. Zaten çok az eşyası vardı. Kitapları, kıyafetleri, çantaları, ayakkabıları... Hiçbir şeyi yerleştirmemişti. 

Evden dışarıya adımını atmıyordu. Yiyecek bir şeyler alması gerektiğinde internetten sipariş veriyordu, buna market alışverişi de dahildi. Kendine yemek asla hazırlamıyor, hazır bulduğu ne varsa yiyor onun çeyreğini bile bitiremiyordu. Zayıflamıştı, ama ruhu daha zayıftı. Eline kitap almıyordu, kahve içmiyordu, pencereden dışarıya bakıp hayata bile bakmıyordu. 

Bir erkeğin acısı değildi onu bu hale getiren, bir erkek yüzünden değildi, çektiği acısı. Onun ruhunda her zaman, kapanılması güç boşluklar vardı. Ruhu hep yalnız, ruhu hep yaralıydı. Çağrı ile yalnızlığına bir deva bulduğunu zannetmişti. Yanılgıydı. Yanılmıştı. Ezgi, ilk defa böyle bir boşluğun içine düşüyordu. Onun her zaman gidip gelmeleri olurdu. Ama gereğinden fazla hüzne boğulamazdı. Boğulurdu o, kaybolurdu. Sıkılırdı bir kere, gel gör ki altı aydır bu haldeydi. 

Bambaşka bir şehirdeydi, ama sokağa adımını atmamıştı. Hayat onun için durmuştu. Başka bir zaman diliminde olsa. Eve girmezdi, gezmekten. Çıkardığı sokağa hiç bilmediği bir şehirde kaybolurdu. Öyle ki, burası küçük bir şehir de değildi. O hep hayalini kurduğu büyük şehirlerden birine taşınmıştı. Dışarıda hayat vardı. Ezgi, hayata gözlerini kapıyordu.

TaklitHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin