Medyada ki müzik ile okumanız hoş olacaktır :)
Soğuk havanın nefesini derinlerinde hissetmeye başlamıştı. Krizleri artmış sarsıntıları gün geçmeden devam ediyordu. Susuzluk mu? Sanki asırlardır çölde yaşıyordu da bir damla suya hasret açıyordu gözlerini.. Bedeni kavruluyor boğazında konaklayan canavar canı ne zaman isterse onu yaralıyordu..
Yorgundu. Bedeni de çözümü aramaktan yorulmuş ruhu da ölesiye yorgundu. Ölüm mü? Evet en çok istediğiydi son günlerde.. Ahmetten ayrılalı 2 hafta geçmişti. Aramalarına cevap vermek yerine kısa bir msj atmış msj dan sonra onun da aramadığını görmüştü.
'Akrabalarımın yanına gidiyorum. Dönünce ararım.'
Akrabası tek bir eşi dostu var mıydı akifin? Varsa da kabul etmedikten sonra ne işe yarardı o eş de o dost da!!
En kabuslu geçen günlerinde yoksa o akraba neden görmek istesindi onları? Yorgunlukla kapattı gözlerini. Mermerin pürüzsüz yüzeyine değen yanağını çekerken milyonlardan dayak yemiş hissi barındırıyordu benliği..Bi iki kıpırdamaya akan göz yaşları yabancı geldi ruhuna.Büyümeyi ne zaman kabullenecekti? Ne zaman ağlamamayı öğrenecekti!
'Kızma kendine afif! Hem acımıyo ki?'
'Neden ağlıyorsun o zaman? Acımıyorsa gözünden akan bu yaş niye?'
'Gücsüzlüğüme ağlıyorum.'
Bu diyalog kendisiyle birinin diyalogu olmalıydı. Zira kendi sesini tanıyordu. Ama afif diye seslenen o küçük kız çocuğunu hatırlayamıyor,ne zaman bunun için uğraşsa canavar onu engelliyordu. Yine aynı şeyin olmasından ölesiye korktuğu için zorlukla ayaklandı. Bir iki sendelemeye açılan diz kapaklarını yönetmeyi başarabilmişti. Yorgun gözlerinin çevrede dolanmasının ardından yavaşca perdenin arkasını seyredişini takip etti. Güneş ışığına hasret kalmıştı. Kendine armağan ettiği bu cezamsı karanlık onun ruhuna olabilirmiş gibi daha çok karalıyordu. Perdeye adımladı. Saatin kaç olduğunu merak etmeyi unutalı çok olmamıştı. Saatin sabah saatleri olduğunu hatta az önce okunan ezanla birlikte kuş seslerinin etrafa yayılışıyla bu durumun doğruluğuna kâânati arttı..
Tüm geceyi yarı baygın yarı uyanık şekilde geçirmesi gücünü tüketmişti. Elinde tuttuğu sürahiyi tezgaha bıraktı. Koltuğa kendini bırakırken karnının guruldama sesiyle yüzünü buruşturdu. Belki de artık dışarı çıkma vaktiydi.. Dışarı çıkma ve bu cezadan sıyrılma..
........................
-Gelmişsin.. Neden bana haber vermedin oğlum? Meraktan çatladım resmen!
Yüzünü dönen akif bir süre sessiz ve şok halde kendisine bakan ahmetten ayırmadı gözlerini..
-Ne bu halin? Umarım kötü bir şey olmamıştır! İyi misin? Bir yerin ağrıyor mu?
Ne kadar kötü görünüyordu acaba? Ahmetin bu korkmuş yüzünü gördükçe hayal edemiyordu kendi suratını.. Yaşadığı en büyük krizin eşiğinden dönmüştü. En acılı günlerini yaşamıştı belki de.. Bunları yaşayan bir insanın nasıl olursa suratı öyledir diye düşündü.
-İyiyim.
Kendisine bunu soran kişiydi ahmet. Onun bu korumacı,bu sahiplenici yanına minnettar kaldı içinden çünkü bu soru için belki de yıllarını eskitebilir,ruhunu delebilirdi. Ama şimdi tepkisizdi. Tepkisizliğinin nedenini içinden biri haykırıyordu.
'KORKAK! Tekrar aynı şeyleri yaşayacağım diye ne hallere giriyorsun baksana! Sen bir budalasın akif! Sen dünya üzerinde ki en budala insandan bile budala olan bir varlıksın!'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNET II (Mahşerin kapısı)
Teen FictionNe zaman hayal kurmaya yeltensem boğazımda beni bırakmayan bir acı.. Bir ses yükseliyor zihnimin katmanlarında. O ses kim? Çözemiyorum! 'Beni bırakma afif..Benim annem de babam da yok. Senden başka kimsem yok afif. Bir de Allah var.. Allah hep var...