Rivayet bu ya..
Kuş ömrünü bir güle adamış.
Az önce olanların şokunu üzerinden atıp konuşmaya başladı Akif.'Ne için evet?'
İsmail ona dönüp konuşacakken Elif araya girdi.
'Bu bizi ilgilendiren bir konu. Sanırım gizli tutmamız gerekecek. Hem yakında öğrenirsiniz'
Elifin gözlerine bakarken sinirle konuşmamak için kendini sakinleştirmeye çalıştı ama bir faydası olmuyordu. Nasıl onları ilgilendirirdi? Bu ahmak kız yine hangi ahmaklığı yapmak üzereydi?
'Çoğu şeyden zaten haberim var. Eğer tahmin ettiğim şey içinse bu evet;buna dahil olmam gerek. Yada ahmete artık anlatmam gereken konuları erkene almam şart gibi görünüyor.'
Elif inanamazca başını kaldırdı. Gözleri dolmaya başlamıştı.
' Beni tehdit etmekden ne zaman vazgeçeceksin? Yada seni ilgilendirmeyen konulara müdahale etmekten? Sen sadece yakınlarda tanıdığımız komşumuzsun. Cidden bu kadar müdahale neden anlamıyorum. Bu hayat benim. Bu hastalık benim vücudumda. Kararları şimdiye kadar ben verdim. Sen kim oluyorsun Akif abi?'
Akif gözlerinde ilk defa bir yaş tabakası olduğunu hissetti. Kalbinde de uzun zamandır hissetmediği bir ağrı.. Bunu anlayamıyordu. Ama tam şuan buradan gitmesi gerektiğini biliyordu.
'Anlıyorum elif. Lütfen yanlış anlama ben sadece.. uzun zamandır hissetmedigim o aile huzurunu senin ailenden hissettiğimden ve önemsedigimden dolayıydı bu tavrım.. Hata benim. Bundan sonra daha dikkatli olacağımdan kuşkun olmasın..'
Elif bakışlarını yerden kaldırmazken artık orada beklemeyi gereksiz gördü. Zühreyi de alıp evine geri döndü.
Elif İsmail ile bir karar almıştı. Buna saygı duymalı ve artık onun hiçbir işine karişmamaliydi ve öylede yapacaktı. Ama ev yolu neden bu kadar acı vermeye başlamıştı? Aşk dedikleri illet böyle bir şey miydi?
'Tanrı.. Bana canavarı verme dedim. Onun yerine kat kat acı veren aşkı mı verdin? Ne zaman kanıtlanacağım senin için? Daha savaşçı olduğumu anlaman için kaç sınav gerek? Keşke Budistler gibi bir nesneye seni koysam da en azından her parçalamamda öç aldığımı bilsem.. '
Gözünden düşen damlayı önünde sekerek yürüyen zühreden sakladı. Ağlamak bir Türk erkeği için zayıflık demekti çünkü. En azından hayatında önemli olan bu küçük kız için zayıf değilde güçlü görünmek istedi.
............
Elif İsmail'in gözlerinden çekti gözlerini. Akif'in sesi hala kulaklarında canlılığını korurken şimdi babasının sözlerini duyamıyordu. Başka biri olmaya başlamıştı Elif. Bambaşka biri.. belki de bu hastalıkti onu başka yapan. Çünkü kırdığı kalbi tamir etmek için çırpınan elif yoktu. Daha da kırmak için çabalayan bir elifti sanki akifle karşılaştığında görünen elif.
Akife olan bu hislerini çözemiyordu. Çözememekle birlikte zihnindeki o kara odanın içinde her zaman varlığını sürdürdüğünü hissediyordu tuhaf bir şekilde. O karanlık oda ise şimdiye kadar sinyallerini yakmamış ama varlığıyla hala görkemli bekleyen bir volkanı andırıyordu. Fışkırtacaklar onu korkutuyordu. Bu yüzden seneler evvel olan o konuşmayı hatırladı tekrar ve tekrar..
' Seninde bir kara odan oluştu. Tüm bunları oraya koy ve kilitle. Kilidini ise şu denize at. Onu bir daha açmayacaksın..'
Bu sesi çıkaramıyordu. Kim olduğunu bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNET II (Mahşerin kapısı)
Teen FictionNe zaman hayal kurmaya yeltensem boğazımda beni bırakmayan bir acı.. Bir ses yükseliyor zihnimin katmanlarında. O ses kim? Çözemiyorum! 'Beni bırakma afif..Benim annem de babam da yok. Senden başka kimsem yok afif. Bir de Allah var.. Allah hep var...