Günler her şeyin yoluna girmesiyle tükeniyordu. Hastaneden çıkan ev ahalisi oturup sorunlarını halletmiş ve herkes elifi affedip tez elden onun tedavisi için seferber olmuşlardı. Akif yine kendisini evine kitlerken ahmet onun kapısını sürekli olarak arşınlamaya devam ediyordu.
Elif denizin uzaklarına attığı o karanlık kutunun anahtarını bulmak istemiyordu. Asırın ne anlatmak istediğini düşünmek istemiyordu. Geçmişini unutmuştu. Bunu gerçekten unutmuştu ve babası hatırlamaması için onun anahtarını denize attırmıştı. Bu verilmiş bir doğru karardı.
Akif zihninden hiç çıkmadı. O gün o ağlamasına katılmıştı ve o odadan sanki hiçbir şey duymamışçasına ayrılmayı daha doğru bulmuştu. Farketmeden asırın dediğini yapıyordu. Akifi duymuyor, görmüyordu. Akifse bir gün kapıyı ahmetin değil elifin çalacağı hayalini hep içinde taşıyordu. Bu hayal sabah uyandığında baş ucunda bulduğu notlarla yıkılsa bile hep geri yeşertmesini biliyordu. Notlarda;
Çok az vaktin kaldı. Bana dayanabilecek kadar güçlü değilsin Akif.
Elife gelmemesi ve seninle ilgilenmemesini ben söyledim. Ve o uyguluyor.
Güçsüzsün! Baş edemezsin!!
Senin yerine geçtiğimde akiften tek bir iz kalmayacak. Yok olacaksın..
Halin acınası. Hele su için kıvranışların.. Kendine bir bak! Sen bu bedeni hakkediyor musun?
Rüyaların sert ve çok acı geçiyor değil mi? Bunu kendine sen yaptın! Hakketmediğin hiçbir şey başına gelmiyor.
Bir nefes almak için dışarı çıktığında yürüyüşünün bir cami önünde sonlanışına şaşırmıştı. İçeriden gelen sesin hangi sureyi okuduğunu biliyordu. Bu inşirahtı.
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
Senin için bağrını açmadık mı?
İndirmedik mi senden o yükünü?
O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü?
Senin şanını yüceltmedik mi?
Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var.
Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var!
O halde boş kaldığında yine kalk yorul!
Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul!Başını eğerek içeriye girmek için ayakkabılarını çıkardı. İçeriye girip sesin nereden geldiğini gormek için etrafa bakındı. İleride bir küçük adam rahlenin önüne oturmuş ağlayarak surelerin mealini tekrar tekrar okuyordu. Arkasına oturdu ve dinlemeye devam etti.
Çocuk okudukça içinden akıp gidenleri gördü. Çocuk ağladıkça içinde ki ağlayan akife daha çok sarıldı.
'Amin.. Allah'ım. Annemi cennetine koy. O bana bu dünyada çok iyi baktı. Koruyup kolladı. Ve bana bu güzel eğitimi verdi. Biliyorum annelik hakkını ödeyemem ama benim insanlık ve evlatlık hakkım helaldir. Onu ahirette kazananlara ekle. Yüzünü ağart. Günahlarını affedip Resulullahın annesi Amine Annemize dost et. Beni de Resulullahın yolundan giden kimselerden eyle. Amin..'
Çocuğun ettiği duanın güzelliğine şahitlik edince gözlerini kapatıp kendisi de dua ediyor gibi yaptı.
'Kalbinin mayasını kendin yoğurursun. Malzemesini nasıl koyacağina kendin karar ver..'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNET II (Mahşerin kapısı)
Teen FictionNe zaman hayal kurmaya yeltensem boğazımda beni bırakmayan bir acı.. Bir ses yükseliyor zihnimin katmanlarında. O ses kim? Çözemiyorum! 'Beni bırakma afif..Benim annem de babam da yok. Senden başka kimsem yok afif. Bir de Allah var.. Allah hep var...