Gözleri aynadaki yansımasında, saçları üstünde kayan tarakta iken daldığı düşüncelerin etkisiyle engelleyemediği sıcak bir tebessüm yüzüne yayıldı. Tarak ağır çekimdeymişcesine yavaşca dizinin üstünde kendisine yer edindi. Yüzündeki tebessüm sabitlenmiş, hisleri gözlerine yansımıştı.
Esir kaldığı bu saniyeler aynada kendi suretinin farkına varmasıyla son buldu. Yüzündeki ifade onu yine bozguna uğratmıştı.
Hislerinin gittikçe güçlenerek onu bu derece ele geçirmesi hala şaşırtıyordu.
Sıklıkla bu bilinmez, yabancı anlarda buluyordu artık kendini. Tıpkı şimdi olduğu gibi bir rüyadan uyanırcasına da son buluyorlardı.
Başlarda kendine karşı duyduğu öfke ve utanç eski gücünü kaybetmişti. Kaybolup gideceğini sandığı bu durum onun için sıradanlaşıyordu.
Yaşamaya başladığı bu bilinmezlik gittikçe girdabına çekiyordu onu.
Zamansızca aklına düşen bir kişi yüzündendi tüm bu halleri. Bunu kabul etmek hala onun için yeniydi.
Daha önce kendisinin yanında bir başkasını hiç düşlememişti bile. Elbet birini sevecek ve sevginin güzelliğini yaşayacak, yaşatacaktı. Buna olan inancı hala çok güçlüydü. Ama zaman böyle işlememiş, yaşam onun karşısına beklediklerini çıkarmamıştı. Önce sevdiklerinin kaybı ile baş etmek zorunda bırakılmış sonra öksüzlüğü ile tümüyle yüzleşerek tüm yaşam anılarının sahibi olan evleri de elinden alınmıştı.
Yersiz, yurtsuzluğu taşıyan yüreği kendi kanından olan bir başka yürekle yaşama bağlanmıştı. Eksik, yalnız küçük bir yürek... Yusuf'u... Canı... Artık her şeyi oydu, ondandı. Şu hayatta kimi, neyi vardı ki başka.
Yusuf'u kazanmak için çok savaşmıştı. Onunla... Onu bilmeden girdaba iten kişi olan yeğeninin amcasıyla.
Acıları da, kayıpları da birdi. Savaşları da bundan çok çetin olmuştu.
Bir kayba daha hazır olmayan bu iki kişi tam da bu sebepten pes etmek zorunda kalmıştı. Ancak böyle , birlikte, Yusuf'un iyileşmeyen yaralarını sarıp sarmalayarak kapatabilmişlerdi. Tek yarası sarılanın Yusuf olmadığını da sonradan anlamıştı.
Öfkenin vücut bulmuş hali gibi gözüken Yaman, onu başlarda korkunun derinliklerine hapsetmişti. O da korkusunu gard edinmiş, onunla sonucunu tahmin dahi edemediği bir savaşa girişmişti. Neyse ki zamanla da direnmeleri sonuç vermiş yeğenine kavuşmuştu. Elde ettiği zaferin kısa süreceğinin kabullenişiyle aynı evin çatısı altında kendini bulmuştu.
O zamanlar her fırsatta ona sığıntı olduğunu hatırlatan Yaman, zamanla onun varlığını kabullenmiş hatta ona bir aile sunmuştu.
O zaman ilk defa kalabalık bir ailenin sevincini yaşamış, mutluluğunu paylaşmıştı Seher . En büyük yarası ilk defa sarılmaya çalışılmıştı. Kıymeti başkalarınca kolayca anlaşılamayacak bu iyiliğin Yaman'daki karşılığını ise bilmiyordu.
Bu adamı anlamak hala çok zordu. Saf öfkeden oluşmadığını ilk Yusuf sayesinde görmüştü. Diğer tüm duygularını saklamaya çalıştığını da o zaman anlamıştı. Duyguların yansımasını çok nadir anlarda görüyordu, genelde de ailesi ile olduğunda.
Bu anlar harici sıklıkla ya donuk ya da sert bakışları vardı. Yaşamda duygularına göre değil aklına göre hareket eden biri olduğu ortadaydı.
Onun yaşamında kendine yer bulamıyordu Seher. Artık düşmanı değildi, Yusuf'un ondan kopamayacağının bilinciyle hareket ediyordu. Ama o da mı öyle düşünüyordu, emin olamıyordu. Akıllıca bir hamlenin sonucu mu her şey diye düşünmekten alıkoyamıyordu kendini. Ona karşı değişen tavırlarının, bakışlarının nedeni gerçekte neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
Fiksi Penggemar" Seni çok bekledim ben. Hasretim yeni değil. Seni yaşayayım desem, yetmez ki ömrüm." "Seni aramışım ben hep; kokunu, sesini, bakışını... Artık bırakmam. "